This Berlin work was completed back in the last year! For further detail
It's turned out a cushion!
Eski bir Berlin şablonundan işlediğim bu gülleri geçen sene bitirmiş kenara koymuştum.
I've set a vintage corner with it!
Eski sandığın üstündeki Vintage köşesine yerleşti çoktan.
♥♥♥
This silver frame was left as an inert object since a long time ,
(it is from sixties! )
I've stitched a very old miniature chart for framing with it!
I think, they are suited each other!
60 lardan kalan ve küçük olduğu için atıl duran gümüş bir çerçeve vardı hanidir gözüme takılan. Can sıkıntısıyla başlayıp bir gecede işlediğim eski bir Berlin minyatür çelengi içine yerleştirdim. Çerçeve ataletten kurtuldu, gün yüzüne çıktı; bu küçük iş de bir anlam kazandı.
Kanaviçe ve gümüş bir arada hiç kullanılmıyor ama ben ne hikmetse ikisini yakıştırıyorum.
Biliyorum, zaman zaman siz de farkına varıyorsunuz, garip bir biçimde ruhum 19. yy da takılı kalmış gibi. Biri de çıkıp nedenini bulsa, rahatlayacağım sanırım.
♥♥♥
Daniela's Sampler / Daniela'ın Örnekleme Tablosu
Daniela Bencurova is a teacher from Jasenova, Slovakia! She is an avid cross stitcher/lover! We've met each other on Pinterest and then we've become our blogs's follower since a while!
From the very first day, I 've been following her naive daily routine and stitching adventure with a big pleasure! Because her simplicity gives me a great inspiration !
She lives in a very small but beautiful town, Jasenova!
As wikipedia says; Jasenová is a village and municipality in Dolný Kubín District in the Zilina Region of northern Slovakia It has population of 401 people! Its name comes from the Slovak word Jaseň, which is a kind of tree often found in the area. There is a church built in 1836 and an old elementary school from the 19th century. A hill named Choč (altitude 1611 m) can be seen from the village.
As a thank, I've designed a small sampler to her as her new year gift!
Guess, what did she do as a reply? She's stitched a Friendship Sampler on the based of her gift"
Thank you so much Daniela ♥
I truly believe in that; cross stitch can build many friendship bridges in between the people who have yet to met!
♥♥♥
So my dear friends; above stitching news are from the last month's activities! There are more but I'll share them within the next post!
You'll find two new designs below, one of them is giving as a bonus this time :))
Cheers,
♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥♥
Merhaba Sevgili Dostlar,
İstanbul'a kar yağar; yüzümde güller açar misali; kendimi de tembellikten uzaklaştırmak amaçlı şüphesiz; biten işler, haberler ve desenlerle geldim, buradayım. Umarım herkesin keyfi yerindedir.
Bu yayını yaparken iki amacım var. İlki, Slovakya' dan Daniela' yı size biraz tanıtmak, ikincisi de hikayeyi devam ettirip, kısa zamanda sonuçlandırmak.
Daniela'yı tanımam (sanal olarak) beni Pinterest' te izlemeye almasıyla mümkün oldu. Akabinde bloglarımızı takibe aldık.
Slovakya' nın kuzeyinde, 401 nüfuslu (Wikipedia bilgisi) küçük bir kasaba olan Jasenova'da yaşıyor. 4 çocuk annesi ve lise öğretmeni. Çocukların ikisi de ikiz, bizim gibi... Jasenova' dan meşhur bir yazar da çıkmış adı Martin Kukucin. Biz sadece Milan Kundera' yı tanıyoruz Türk okurlar olarak, bu yazarın eserleri hakkında bilgim yok ama kasabanın en meşhur şahsiyeti olarak biliniyor! Onun doğduğu ve büyüdüğü ev, aynı zamanda Daniela' nın kocası Milan'ın da doğduğu ev.
Daniela'ya dönersek, her gün, hasta da olsa bıkmadan- usanmadan blog yayını yapıyor ve kanaviçeleri ile günlük hayatını paylaşıyor.
Yazdıklarından tek kelime anlamasam da samimiyeti kablolardan insana hemen sirayet ediyor zaten.
Google tercüme ile anlaşıyoruz neticede....
Çocukların hepsi evden ayrıldığı için boş zaman bulduğunu yazmıştı bir kere. Onların gidişinden sonra kanaviçeye başlamış ama inanılmaz bir tutkuyla bağlanmış.
Uzatmayayım; geçenlerde, bana hiç de yabancı olmayan kanaviçe tutkusunu nedeniyle, ona bir sürpriz yapmak istedim. Nursun' la bir kanaviçe paketi hazırladık ve yeni yıl hediyesi olarak gönderdik. Tam da 31 Aralık günü eline ulaşmış. Ardından da, ona özel bir aile samplerı (örnekleme tablosu) tasarlayıp göndermiştim.
Eline ulaşır ulaşmaz işlemeye başladı ve bir kaç güne bitirdi. Yukarıdaki fotograflarda samplere ilham veren unsurları görmüşsünüzdür zaten.
Daniela, ona hazırladığım şablon üzerinden bana bir sürpriz yaptı akabinde. Yine bir iki gün içinde şablonun renkleri ve yazıları üzerinde oynayıp şahane bir " Dostluk Sampleri" haline getirdi ve yayınladı.
Birbirini hiç görmeden de anlayabilme imkanı veren bloglar ve ortak ilgi alanları; yaş, dil, aidiyet gibi engel olabilecek unsurların hepsini bertaraf etmeye, ülkeler ve insanlar arasında dostluk köprüleri kurmaya sebep olabiliyor gördüğünüz gibi. İşin en güzel tarafı da bu zaten....
Teşekkürler Daniela, bana bundan daha büyük bir hediye veremezdin ♥
Evet , başka paylaşacaklarım da var ama bugünlük bu kadar yeter...
Soğuk ve kar var her yerde. Cebinizden mamayı, kapınızdan bir kap ılık suyu eksik etmeyin olur mu?
Sevgilerimle,
Freebees of this posts / Bu yayının şablonları!
Richard Ramsey's (An American Painter) digital painting " It’s Over"
Amerikalı Ressam Richard Ramsey' in "Önüm, Arkam, Sağım Solum Sobe" olarak tercüme edebileceğim Dijital tablosundan adapte ettiğim son çalışmalarımdan biri.
"Happy Family" Sampler -"Mutlu Aile"Örnekleme Tablosu
Ve Hikaye Devam Eder....
Biz, Tüccar ve Simyacı Kara Hasan konuşmaya devam ede dursunlar; Itır ve babasının Pamuk Nine'yi ilk ziyaret ettikleri güne tekrar geri dönelim.
Hikayeyi hatırlamak ya da yeniden okumak isteyenler için linkler;
II
III
IV
Herşey Aslına Geri Döner - V
Pamuk Nine gülümseyerek devam etti ‘Geldiğinizi duydum, ama yaşlılık artık eskisi kadar hızlı hareket edemiyorum. Onun için sizi kapıda karşılayamadım’. Üzerine giydiği pembeli mavili minik çiçeklerle süslü elbisesi ona çok yakışmıştı. Koşarak yanına yaklaştım ve vazoyu elinden alarak masaya götürdüm. Biraz evvel bizi esir alan kokular bu kır çiçeklerinden geliyorlardı. Pek çoğunu ilk kez gördüğüm bu çiçeklere ait herşeyi öğrenebileceğimi düşündüm. ‘Ne kadar şanslıyım’.
Babam Pamuk Nine’nin koluna girdi ve bizim için hazırlandığı belli olan masaya kadar götürdü. Annemin yaptığı börekleri Pamuk Nine’ ye uzatarak ‘Çam sakızı çoban armağanı, bu börekleri karım yaptı, lütfen kabul buyurun’ dedi.
Pamuk Nine’ nin yüzü kocaman bir gülümsemeyle aydınlandı. ‘Sizin gelişiniz benim için hediyedir, neden zahmet ettiniz’. Bana dönerek ‘güzel kızım, kapıdan içeri girince soldaki ilk kapı mutfak kapısıdır, oradan bir tabak getiriver de börekleri yerleştirelim’ dedi.
Bir koşu mutfağa gittim. Mutfak, sayısını saymanın neredeyse imkansız olduğu kavanozların içine yerleştirilmiş rengarenk reçeller, tohumlar ve henüz ne olduklarını bilemediğim rengarenk tozlarla doluydu. Merak içindeydim ama beklemem gerekiyordu. Bir tabak alıp verendaya döndüm. Babamla Pamuk Nine’ nin konuşmalarının bir bölümüne şahit olabildim.
- Aslında biz Itır’ ın çevresine olan ilgisinin ve sevgisinin çok küçük yaşlarından beri ne kadar gelişmiş olduğunun farkındayız. Daha yürüyemiyorken bile annesi onu bahçeye bıraktığında oyuncaklarla değil hayvanlarla oynardı. Çoğu zaman beşiğinin yanında onunla uyuyan bir hayvan bulurduk. Bu, bir sincap yavrusu, tilki yavrusu, ördek yavrusu olabiliyordu. Hatta bir keresinde bir yılanla uyur bulduk onu. Başlangışta bu durum bizi çok korkuttu ama zamanla alıştık. Onun bu ilgisini en doğru yönlendirebilecek insanlardan biri olduğunuza karar verdik. Doğrusu sizinle ilgili çok az şey biliyoruz ama Itır için iyi bir öğretmen olacağınıza inanıyoruz. Sizin zamanınız el verdiğince ve iklim şartları çok zorlamadıkça sizin yanınızda olacak.
- Bu kararı verdiğinize çok sevindim. Doğayla benim kadar uzun zaman haşır neşir olan bir insan, doğayı seven insanları da diğerlerinden kolaylıkla ayırabiliyor. Ben seçimimin doğru olduğunu biliyorum. Sahip olduğum bilgilerin doğru insana aktarılması için izin verdiğinizden dolayı size çok teşekkür ederim. Hadi şimdi çaylarımızı içelim ve bu güzel günü hep birlikte kutlayalım.
Pamuk Nine yavaşça yerinden doğruldu. Bastonuna yaslanarak eve yöneldi. Biraz sonra elinden dumanlar tüten bir çaydanlıkla geri dönmüştü. Hep beraber çaylarımızı içtik. Tıpkı kır çiçekleri gibi bu çayın da tadı, kokusu bu bugüne kadar içtiğimiz çayların hepsinden başkaydı. Kurabiyelerin de... ‘Bu evde her şey ne kadar değişik’
Babam çaylarımızı içtikten sonra izin istedi. Bana dönüp‘seni Pamuk Nine’ ye emanet ediyorum. Ben şimdi gidiyorum, akşam olmadan odun kestiğim yere gel, eve beraber dönelim’ dedi ve gitti.
Onun gidişinden sonra etrafıma merakla bakınmaya başlamıştım. Pamuk Nine gülerek ‘buradaki herşeyin sana değişik geldiğinin farkındayım. Aslında burada gördüklerin hemen her gün yanından geçip dikkat etmediğimiz bitkiler ve ağaçlardır. Ben sadece onları daha rahat büyüyebilecekleri yerlere diktim ve hakettikleri sevgiyi verdim. Onlar da bana, en güzel renk ve kokularını verdikleri çiçekleri açarak teşekkür ediyorlar. Bu senin öğrenmen gereken ilk kuraldır. Tabiat ona verilen sevgi kadar cevap verir. Sevgi verirsen güzellik, kötülük edersen felaket bulursun’. Dediğinde ilk dersimi aldığımı anlamıştım. Etrafıma daha da dikkatle bakmaya başladım.
Çevrene baktığında göreceksin. İnsanların bencillikleri ve hırsları onları doğadan uzaklaştırıyor. Sadece kendi emelleri için başka canlıların haklarına da el uzatmakta bir beis görmüyorlar. Bu nedenle sel baskınları, yangınlar, kuraklık ve açlık kaçınılmaz oluyor.
İnsanlar, düşünme yetenekleri ve idrakleri ile dünyadaki tüm canlılardan daha üstündür. Bu nedenle de dünyada değişiklik yapma yeteneği olan yegane canlıdırlar. Bu aynı zamanda çok büyük bir sorumluluk da bindirir üzerimize. Ancak, bunun değerini ve manasını bilenlerin sayısı çok azdır. Bu yüzden hala çok bencilce hareket ediyorlar.’
Pamuk Nine’ nin ne demek istediğini tam manasıyla anlıyamıyordum ama çok önemli şeyler söylediğini hissediyordum. Derin derin iç çektim. Pamuk Nine bana baktı. ‘ Hadi bakalım şimdi o mutfaktaki kavanozlarda gördüğün tohumları ve kuru bitkilerin çoğunun yetiştiği bahçeyi göstereyim sana’ dedi.
Yerinden doğruldu ve verendadan aşağı inerek evin arkasında kalan bahçeye yöneldik. Bahçeyi gördüğümde gözlerime inanamadım. Kırmızı, pembe, mor, mavi, sarı ve turuncunun bütün tonları, yeşilin açıklı koyulu fonunda pırıl pırıl parlıyorlardı. ‘Burası sihirli olmalı’ dedim şakınlık ve hayranlık dolu bir ses tonuyla. Pamuk Nine gülerek ‘ gönülden, emek vererek yapılan her iş neticesini eninde sonunda bu şekilde verir. Yılmadan sabırla yapmak gerek her şeyi. Bu bahçeyi, yıllarca emek vererek bu hale getirdim. Geldiğim bu yaşta kani oldum ki mucizeler emek ve sabırda saklılar. Eğer yaşam mucizesinin farkına varabilirsen, sana bağlı diğer yaşamları da kendi yaşamınla birlikte korumak için mümkün olan herşeyi yaparsın. Bu bahçenin canlıları birbirleri için ne kadar gerekli olduklarını bilir ve birlikte olmaktan duydukları mutluluğu böyle ifade ederler’ dedi.
Bahçenin güzelliği, renkler, kuşların cıvıltıları hiç uyanmak istemediğim bir rüya gibiydi. İçim ılık ılık bir sevinçle doldu.
O gün, akşamın nasıl olduğunu anlamadım. Ta ki Pamuk Nine ‘bugünlük bu kadar artık gitme vaktin geldi’ diyene kadar... Pamuk Ninenin yanaklarını öptüm. Sevinçle geldiğimiz yoldan koşa koşa babamın yanına gittim. Eve dönüş yolu da çarçabuk geçiverdi. Sevinç ve heyacenla aklıma gelen herşeyi babama anlatıyordum. Eve vardığımızda, merakla bekliyor olmalılar ki annem ve kardeşim bizi kapıda karşıladılar.Arabayı bahçeye soktuğunda odunların boşaltmasına hepimiz yardımcı olduk. Annem bir yandan, " Ne oldu bugün anlatsanıza" diye bizi sıkıştırıyordu. Babam işini bitirip çardağın altına oturup beni yanına çağırdı. ‘Hadi bakalım bugün ne gördün, ne yaptın anlat bakalım. Bak herkes merakla seni bekliyor’ dedi.
Çaylar içilirken o gün olanları, gördüklerimi, söylenenleri aklımda kaldığı kadarıyla anlattım. Annem; - Hiç de insanların anlattığı gibi bir kadın değil galiba. Dünyası ona yetiyor olmalı ki insanlarla ilişkiye girmiyor. Oysa onun hakkında neler neler söyleniyordu. Yok huysuzmuş, yok ormanda büyüyle uğraşıyormuş. Tanımadıklarımız hakkında ne kadar kolay ön yargıya varıyoruz. Bu ön yargılar bizi nasıl da yanlış yönlendiriyor
Babam; - Öyle aslında. Doğrusu ya oraya giderken ayaklarım geri geri gidiyordu. Öyle bir yerde yanlız yaşayan bir kadın insana hiç de hoş olmayan şeyler hissettiriyor. Ama yaşadığı yei gördükten sonra dünyanın en mutlu insanı belki de o diye düşünmeye başladım. Bu, kızımız için çok iyi oldu dedi. Sonra da "Hadi acıktım. Bir şeyler hazırlayın da yiyelim.
Nedendir bilmiyorum herkesin yüzünde aynı ifade vardı. Sanki ılık bir rüzgar hafifce esmiş geçmişçesine bir ferahlık ifadesiydi bu. Hepimizin, henüz görülmeyen bir ışığa bakıyor gibiydi gözleri...
Akşam yemeği neşe içinde geçti. Kardeşim ‘bende gelmek istiyorum beni de götür ‘ diye mızıldanıyordu. Eğer Pamuk Nine izin verirse bir gün götürürüm’ dedim.
O akşam, yaşadığım müthiş günün olayların heyacanından yorulmuş olmalıyım erken yattım. Evimizin huzurlu atmosferi, annemin asude sesi, küçük mırıltılar adeta bir ninni gibi gelmişti bana. Çabucak uyuyuverdim. O gece çok renkli rüyalar eşlik etti bu derin uykuya. Bulutlara binerek dünyanın öbür ucuna gittim. Renkli kuşların, binbir çiçeğin açtığı bir bahçede dolaştım. Uzakta çok büyük bir ağaç vardı. Meyveleri altından yapılmış gibi parıldıyordu. En üst dalındaki meyvenin ışıkları bütün dünyayı aydınlatırcasına pırıl pırıl parlıyordu.
Henüz güneş doğmamıştı gözlerimi açtığımda. Bir an rüyayla gerçek arasında bir yere takılmışım gibi bir his duydum. Sanki bedenimden ayrı başka bir yerlerden geri dönüyormuşum gibi hissettim kendimi. Bahçedeki çiçeklerin kokuları hala burnumdaydı. Bir an veya bir saniye, zaman hissim yitmişti. Nerede olduğumu anlamam biraz zaman almıştı ama çok mutlu olduğum bir yerden ayrılmışım gibi buruk bir hisle kendime gelmiştim. Etrafımı algıladığımda duyduğum güzel kokuların bir kısmının ninemin pişirdiği güzel ekmekten geldiğini anladım. Yeni pişmiş ve ağızda dağılan ekmeği çiğneyeceğimi düşünmek bile yataktan kalkmam için yeterli güçtü. Tan yerindeki ince kırmızılık güneşin bir kaç dakika içinde dünyayı selamlayacağını gösteriyordu.
‘Herkese günaydın’ diye bağırıp çaydanlığı kaptığım gibi çeşmeye koştum. Gitmek için içimde inanılmaz bir sabırsızlık vardı. Çok güzel bir bahar sabahını başlıyordu. ‘Sana da günaydın güneş’
Kahvaltımızı yaptık. Annem her zamankinden biraz daha erken kalkmış, babama öğle yemeğini de hazırlamıştı. Yemeklerimizi de alıp yola koyulduk. Ormana vardığımızıdababam daha baltasını hazırlamaya başlamadan, ben şelaleye doğru yola koyulmuştum bile...
O gün ve ondan sonraki günler kanat takıp uçmaya başlamıştı. Hep bir önceki günden daha çabuk geçen günler... Pamuk Nine ne kadar çok şey biliyordu öyle! Ağaçların otların Latince adları, ne işe yaradıkları, nerede ve hangi hastalıklara iyi geleceği, hastalıkları iyi edecek karışımlar ve daha neler neler. Bunları nasıl aklımda tutabilirdim ki? Ben küçük bir çocuktum...
Umutsuzluğa kapıldığım durumlarda Pamuk Nine beni anlar ve ara verirdi. Bu kaçamak ders aralarında, başından geçen ilginç olayları anlatır, komik şeyler söylerdi. Ormanda dost olmadığım hemen hiç bir hayvan yok gibiydi ama Pamuk Nine’ nin tüm canlılarla olan dostluğunu görünce ‘ben de onun gibi olabilecek miyim?’ sorusunu sormaktan alamıyordum kendimi.
"Devam Edecek"
"Devam Edecek"