Quantcast
Channel: Nurdan'ın Yeri
Viewing all 189 articles
Browse latest View live

Waiting for Santa / Noel Baba' yı Beklerken

$
0
0







 



"Waiting For Santa"
Original Illustration by Lisi Martin
(A Spanish Artist)

Adopted, designed for cross stitch and stitched by me!

Completion Dimensions
30 x 45 cm

Lisi Martin


Hello Blog Friends,

How are you doing? As I've been informed by your posts; some of you have  got flu as well as me! Since last week, I am fighting with flu:(

It is the season to get such illness anyway ♥

As per this little girl; I've met her, while I was searching remarkable postcards illustrators! I've discovered  Catherine Klein, Tasha Tudor, Anton Pieck and Lisi Martin at least

This little girl's creator is Lisi Martin, a Spanish Artist! Very gifted one! Lisi Martin was born in Barcelona! She's drawing romantic children illustrations in order to show children's wonderful world of Fantasy; a world that often lost by adults! 

You will find some of her wonderful illustrations below! 

Her copyrights are holding by Pictura a German Company! Therefore, I' ve asked a permission to give threads list to my blog readers but yet to reply!

Therefore I'm sharing her as completed!

Hope everybody get well soon - me too ☺

A postcard by Lisi Martin



Merhaba Dostlar,

Umarım herkes iyi, herşey yolundadır ☺

Yaklaşık 10 gündür, başta grip olmak üzere hastalıkla kavga vermekteyim. Bazı günler daha iyi olsam da bu meret yakamı hemen bırakmaya niyetli değil anlaşılan. Neyse  ona inat bir işe daha nokta koydum :)

Etamine uyarladığım bu küçük kız, İspanyol Artitst Lisi Martin' e ait! Lisi Martin, 1944 yılında Barselona' da doğmuş ve ilk kartpostal çizimini 20 yaşında satmış bir sanatçı. Kartpostallarında hayat bulan romantik ve sevimli çocuklar üzerinden yarattığı fantazi dünyası,  yetişkinlerin büyüdükten sonra unuttuğu o dünyaya açılan bir kapı işlevi görüyor adeta. En azından benim için öyle.  

Kartpostalların dağarcığıma kattığı ve hayranlık ile izlemeye aldığım kadın ressamlar  arasında yer alan Lisi Martin, çizimlerinden ödünç aldığım başka çocuklarla da bana  ilham verenler arasındaki özel yerini çoktan aldı.

Aşağıda Lisi Martin' e ait bazı kartpostalları bulacaksınız.

Bu ve daha fazlası için Lisi Martin Fan Portal'ını da ziyaret edebilirsiniz.

Fazla uzatmak istemiyorum.

Dualarım, etrafımızı yakan ateşin bir an evvel sönmesi, evinden barkından koparılan insanların evlerine ve huzurlarına tezlikle kavuşmalarıdır.

Sevgiyle ve huzurla kalın...






Miniature Stitchery / Minyatür İşlemeler

$
0
0



Miniature Berlin Woolwork / Berlin işi minyatür tablo 


Ornament and my completion / Yılbaşı süsü denemem



♥♥♥

Hello dear Friends,
I wonder why time is going up the blink of an eye!
It is October already!

This week, I've been totally involved in the miniatures' world! 
My works from that world are above,  but more you'll see below!

Stitching a Berlin wool work or anyone else's chart, for me is kind of a pause for preparing to stitch one of my own charts!

Yes, I'm about to start another chart of my own and am pretty impatience to stitch!

A happy weekend to you all!

Happy stitching

♥♥♥

Merhaba Dostlar,

Öncelikle, sağlıklı, huzurlu, kazasız belasız, esenlik ve sevdiklerinizle dolu dolu bir bayram 
diliyorum hepinize

 Bu hafta hala grip kırıklığını atamamanın sersemliği ile geçti. 
 Onca ilaç, şurup ve tablete bu kadar dirençli bir mikrobum olmamıştı benim şahsen....

Neyse  ufak tefek işlerle, öksürük krizlerinin uyutmadığı geceler değerlendi. Yukarıdan buraya kadar baka baka geldiniz zaten. Aşağıda ise minyatür işlemelerin  kullanıldığı yerlere dair ipuçları bulacaksınız.

Minyatür ile ülkemizde çok fazla uğraşan insana denk gelmedim (Blog dünyasında bu konuda ciddi anlamda uğraşan bir Özden Ceyhan bey var bir de Serpil Aksungurhanım

Bebek evleri, özellikle Viktoryan bebek evleri ve o döneme ait minyatür çalışmaları; bu tarz işlemelerin en çok kullanıldığı yerler olmuş. Bakmayın küçük olduklarına tam göz nuru denilecek işler aslında. Şimdilerde minyatür işlemelerle, takı tasarımcıları ve vintage tarzı çanta, cüzdan, iğnedenlik, minik yastıkçıklar, küçük süslemeler vs. yapanlar uğraşmakta. 

Bu küçük işler benim için aynı zamanda bir sonraki büyük işin hazırlık evresi; bir nevi "10 dakika ara" frigo, gazoz molaları gibi.  

Bu arada, yayınlarımın uzun ve karmaşık olduğunu biliyorum. Hem iki dil hem kronolojik olsun derken böyle bir kapsama dönüştü. 

 O nedenle çok da uzatmadan sizi, küçük bir minyatür turu ile başbaşa bırakıp, ayrılayım. 

Hep sevgi ve huzurla kalın...

♥♥♥


Miniature Needlepoint Charts / Minyatür İşleme Şablonları







Victorian Dollhouses and Accessories/ Viktoryan Bebek Evleri ve Aksesuarları



Uygulamalar



Victorian Dollhouses / Viktoryan Bebek Evleri

Images from
http://www.pinterest.com/banabiri/cross-stitch-miniature
http://www.pinterest.com/brycemakinzie/awesome-vintage-dollhouse/
http://www.pinterest.com/source/owenfoundation.com/

♫ New Design (Carolers)♫ / ♫Yeni Dizaynım (Sokak Şarkıcıları)♫

$
0
0




"Christmas Carolers"
Designed and stitched in 2014
Dimensions "27 x 45 cm"


Pattern - Thread list is available

Original postcard!


Please kindly note that, if anyone wants to stitch this pattern, I can send its thread list with an e-mail. To have the list please to leave a note over here with your e-mail address! 

A happy Sunday to you all!

Happy stitching♥


Merhabalar,

İlhamını yine eski bir karpostaldan aldığım ve üzerinde çok keyifle çalıştığım bir dizaynı ve işlemesini daha bitirdim.

Uzun zamadır, eski dönem sokak şarkıcıları ile ilgili bir desen çalışma isteğim vardı ama ilham alacağım bir çizimle karşılaşmamıştım. Bu kartpostalı gördüğümde "işte budur" dedirtti bana. Bu nedenle hem desenleme, hem işleme safhaları kısa sürdü. 

Umarım sizlerin de beğenisini alır.

Mutlu bir Pazar geçirmeniz dileğiyle♥

Hamiş: İçinizden bu şablonu ben de işlemek isterim diyen olursa; bu yayına not bırakabilir. İplik listesini mail ile gönderebilirim.


A Berliner & A Parisian / Bir Berlinli ve Bir Parisli

$
0
0




Berlin Woolwork pattern of  Hertz &Wegemer in Berlin

This pattern was coloured in pretty unusual way which I liked most!



I've stitched this unusual pattern in my way (even though, classic patterns have to be kept as it is - shame on me!)



This old pattern is Parisian and belonged to N. Alexandre Co". 






So, here is the result of a week! 
I enjoyed a lot, while stitching them really! Hope, you like them with my final touches!


♥Happy stitching♥


Bir hafta daha göz açıp kapayana kadar geldi geçti.

 Sizi bilmem ama bu geçen günler, benim ezberimi boza boza; koşullar karşısında"esnek olabilme" kabiliyetimi geliştirmek için muhtemelen; kafama vura vura geçiyor.

"Hayırlısı" diyerek koşullara ayak uydurmaya çalışırken; araya kaynattığım iki küçük işi paylaşıyorum bu hafta. Eski, ancak alışılmışın dışında renklere ve forma sahip iki küçük şablon; son dokunuşlarla minik tablolara dönüştü. Yukarıdan buraya onlara bakarak geldiniz zaten.

 Şablonlardan ilki Alman, ikincisi Fransız' lara ait.

Berlin İşi olarak tanımlanan bu tür şablonlar; doğayı ama özellikle gülleri ve kuşları çok gerçekçi resmeden ressamların fırçalarında hayat bulmuş hep. Ama bu iki şablon; bu genel kuralın dışında renklendiği için dikkatimi çekmişti.

Çok eğlenerek işledim de her zaman ki gibi üzerlerinde ve renklerinde değişiklik yaparak işledim. (Oysa klasik şablonlar, aynen olduğu gibi korunmalılar) 

Ayrıca iplik alışverişi yapmadım elde ne varsa onlarla renklendiler.  

Her neyse; gecenin bir yarılarında işlendikleri için; üzerlerinde hatalar ( özellikle Parisli'nin) ve pek de düzgün olmayan çarpılar var. Ama ne sökmeye vaktim oldu, ne de isteğim. 

Üzerlerindeki hatalar da nazar boncuğu olsunlar bu defa...

Kısaca bizim taraftan haftanın elişi raporu da böyle. Önümüzdeki haftaya neler sıkıştıracağımı düşünmeye başlayabilirim artık :))

Güzel bir Pazar günü olsun herkes için.
Sevgiler,  

91st Anniversary of Turkish Republic / Cumhuriyet'imizin 91. Yılı

$
0
0
Turkish Map and Flag
Designed and Stitched by Filiz Türkocağı

***


Cumhuriyet' imizin 91. yılı kutlu olsun...

Türkiye Haritası ve Bayrağı
Desen ve İşleme "Filiz Türkocağı" na aittir.



Fuchsia, Christmas Stitching and DIY Ideas / Küpe Çiçeği ve Yılbaşı İçin Farklı DIY Fikirleri

$
0
0



Fuchsia - an old Berlin Woolwork chart  from 19th Century
*-*
Küpe  Çiçeği - Berlin İşi /19 yy. dan eski bir şablon



Some Christmas Decoration Finishes
Yılbaşı Dekorasyonu İçin Yaptık


"Skating Couple" is a Madam La Fee Design / Stitched in previous year!
Madam La Fee' ye ait bir şablondan
"Paten Yapan Genç Çift" Geçen sene işlemiştim



Madam La Fee' s Design (Whole)
Bu da tüm şablon




Prairie Schooler's Santa 2013 - Stitched in previous year!
Prairie Schooler'a ait 2013 Santa 

(Çelenk ve işleme bana - son dokunuşlar Nursun' a ait)


Nursun's DIY Ideas / Nursun' un Tereyağı Kapları ile Dansı

Christmas Tree / Yılbaşı Çamı
*-*


Different ideas with plastic Butter Cup

Our sheep pack / Bizim koyun sürümüz de bunlar

DIY materials which were used for above projects!



♥ Happy stitching ♥

Have a great weekend too!

Bizim evde bu hafta içinde yapılıp kotarılanlar ( elişi olarak ) bunlar.
Üzerimize çöken ağır ve hüzünlü havayı savmak için biraz fazla çalıştık geceleri.
Bakalım siz de beğenecek misiniz?

♥ Huzur ve sevgiyle kalın ♥ 

2 New Stitchery Blogs / 2 Yeni, Renkli ve Zevkli Blog

$
0
0

"Blog Modest" http://modestaksoy.blogspot.com.tr/ 






Images from "Modest" Blog 


"Rüzgar Gibi Geçti" http://scarletinbahcesi.blogspot.tr







I'd like to introduce two new cross stitch and patchwork blogs which have newly joint to the blogland from my country!

Both blogs's owners are avid stitchers and each of their works deserve to look at!

I highly recommend to pay a visit those blogs at once! 

♥ Thank you in advance ♥



Merhabalar,

Etamin konusundaki sevgimi bildiğiniz için;  bu yayını hoş karşılayacağınızı biliyorum.

 (Etamine pozitif ayrımcılık yapıyorum - vaa mı ötesi?)

Yukarıda yaptıkları işlerden bazı fotografları aldığım her iki blogun zevkli sahibelerinin ve yaptıkları güzel ve kapsamlı işlerinin; neredeyse hiç izleyenleri olmamasına duyarsız kalamazdım. 

Genel olarak Fransız etamin ekolü izleyicisi olan bu iki zevkli ve renkli blogu izlemeye almanızı çok isterim.

Hem böylece benim naftalin kokan işlerimden çok daha modern ve zevkli işler görme şansınız da olacaktır.

Anlayışınız ve vereceğiniz destek için sonsuz teşekkürler ♥

Like Santa's Workshop / Noel Baba' nın Atölyesi Gibi

$
0
0


Old Time's Santa from Homespun Elegance - stitched back in previous year!

Eski zamanların Noel Baba'sı - Homespun Elegance'dan. 
Geçen sene sonlarında işlemiş kenara bırakmıştım..
*-*



"Good luck for 2015" cushion

'2015 için Bol Şans" Yastıkçığı
*-*



Vintage Children by Mon Ami Pierre Design
Mon Ami Pierre tasarımı Vintage Çocuklar
*-*


Love Bird - Sevgi Kuşu
Tahtaya küçük bir kanaviçe dokunuşu
*-*

 Nursun continues producing Christmas trees 
Nursun, Yılbaşı çamı üretimine sadakatle devam eder...



Durumumuz özetle budur :))


♥ Free  Christmas Chart for you  ♥
Bu da atölyenin son ürünü. Ben işlemeye başladım, belki bana katılan olur :)

♥ Happy stitching and crafting ♥
*-*


Biz iki ara bir dere üretmeye devam ediyoruz. 
İçimizi sıcak, umutlarımızı diri tutmamıza yardım ediyor bu işler.

Sevgilerimle,



Monochorome Mini Noel Cushions / Yeniyıl Yastıkçıkları -Hikayesiyle

$
0
0






Hello My Blog Friends,

Today, I have three cushions to share with you!
Those  cushions have sewn on old - type local fabrics, which I bought  many years ago!
 Needle holes of  such fabrics are sparsely spaced! For that reason, I used them for my large-volume jobs such as tablecloths etc. Remaining from my bigger works are using for small cushions/ pincushions like pictured above!
As per the patterns, they are from my archive too, but, exactly I do not know which designer/company they belong to!

It was fun and quick works for me! Stitching and sewing  took only 5 nights!
Now , I can return back to my Christmas child to complete :)

♥ Happy stitching ♥


Merhabalar,

Yoğun ve sıkışık bir gündem içinde, bu hafta benim nefes borularım da  bu mini yastıkçıklar oldu. Genelde bu tür işlerle uğraşırken; hem günün  tüm negatifliği geride kalıyor hem rahatlıyorum hatta üzerine hayal bile kurabiliyorum. Aşağıda başlayan öykü de kurduğum hayallerin içinden çıkıp geldi. Yine arkası yarın tabii. Yine mesaj kaygısı taşıyacak ve muhtemelen "yine mi bu temalar" dedirtecek..  Varsın öyle olsun. Evrende hiç bir şey kaybolmuyor; dönüşüyor nasılsa; benim bu hikayelerdeki dileklerim de bakarsınız gerçeğe dönüşür belli mi olur ♥


Gelelim bu minik yastıkçıklara... Onları, bir kaç sene önce aldığım ve büyük işlerde kullandığım seyrek delikli yerli etaminin kalan parçalarından yaptım. İşi çok muntazam göstermiyorlar çünkü yumuşaklar ve hatayı saklama özellikleri yok. Ancak bu tür işlerde artıkları kullanarak, kumaşlarımın heba olmasının önüne de geçiyorum (yerli malı, yurdun malı, herkes onu kullanmalı).  

Bu işleri de bitirip kotardım artık gönül rahatlığı ile geçen yayındaki çocuğumu işlemeye geçebilirim.
Siz de istediğiniz yastığı seçin, ister kucaklayın ister yaslanın.

Aşağıdaki hikayeyi okurken, size benim yerime arkadaş olsun ♥


HER ŞEY  ASLINA  GERİ DÖNER!

Benim adım Itır. 

Dokuz yaşındayım ama önümüzdeki hafta on yaşıma basacağım. Babam "Ömrünün geri kalanını artık çift haneli yaşlarda geçireceksin. Dilerim üç haneli yaşlara gelecek kadar uzun ömrün olur kızım" dedi geçenlerde. 

Annem, hamileliğinin son günlerinde, babama yardım etmek için gittiği ormanda beni doğurmak zorunda kalmış. Anlattığına göre; ilk çocuk olduğum için doğum çok zor olmuş. Yakınlardaki büyük bir kayanın kovuğunda doğmuşum ben. Annem; “O zor sürece; yan tarafımda, mis gibi kokularıyla beni çok rahatlatan bir öbek çiçek nedeniyle katlanabildim. Ne zaman başaramayacağımı düşünsem, çiçekler sanki daha çok ve daha güzel koktular benim için, adeta cesaret verdiler bana” derdi. Ben doğduğumda annem “Bu güzel çiçekler gibi koksun kızım; onlar gibi zorda, darda kalana yardım etsin hayatı boyunca” deyip, adımı "Itır" koymuş.

Dünyanın en güzel yerinde; annem, babam, ninem ve kardeşimle birlikte yaşıyorum. Yaşadığım köy, başları neredeyse gökyüzüne değen ulu sedir ağaçlarının oluşturduğu bir ormanla çevrili. Sanki, dünyanın var olduğu günden bu yana yaşıyorlarmış hissi veren sedir ağaçları, belki de sadece bizim köyün etrafında bu kadar sık ve çoktur. Bu ağaçlar,  tepelerinden karın hiç eksik olmadığı uzaklardaki dağlara kadar yayılmışlardır. O derece sıktırlar ki "İçine girip de geri dönebilen insan yoktur" derler. Hem bu hem de civardaki  herkesin bildiği efsane nedeniyle ormanın sınırı dediğimiz bölgenin ötesine geçmeyiz.

Çok eskilerden beri söylene söylene gelen bu efsaneye göre;  bizim ormanımızın koruyucu bir ruhu varmış. Bu ruh, ormanı ve canlılarını kötü insanların zararından korumak için ağaçları yol vermez bir sıklıkta büyütmüş ve sınırından öteye kimsenin geçmesine izin vermezmiş. Kötü insanları tanır, ormana adım attıkları andan itibaren, onları ormanın derinliklerine çekecek türlü kılığa bürünürmüş, Kimi zaman avcıların iştahını kabartacak büyük bir geyik, kimi zaman genç ve güzel bir kadın, kimi zaman da yardım isteyen yaşlı bir kadın şeklinde görünürmüş insanlara.

Sonrasında bu insanlara ne olduğunu, başlarına neler geldiğini ve nerede olduklarını bir daha hiç kimse bilemezmiş. Yine bu efsaneye göre iyi insanların sıkıntılı zamanlarında ormanın ruhu yardıma koşarmış. Hastalıkları sırasında beyaz saçlı yaşlı bir kadın kılığında eve gelir, şifalı otlardan hazırlanmış ilaçlar bırakırmış. Paradan yana sıkıştıklarında da küçük bir parça altın veya değerli taş bırakırmış kapılara. Böylece o sıkıntı giderilir, hastalar şifa bulurmuş.

Ormanın kıyısında, dağlardan kopup gelen buz gibi kar sularından beslenen; içinde  irili ufaklı balıkların kaynaştığı küçük ama suları koyu lacivert bir göl vardır. Tüm çocuklar için yaz aylarındaki en büyük eğlence, gölün berrak sularında yüzmek ve oyun oynamaktır. Kışın karlar yağıp, sular donduğunda; göl bize yine sonsuz eğlence kaynağı oluverir. Uzun kış gecelerinde de, sıcacık evlerimizde toplanır birbirimize hikâyeler, masallar anlatırız. Türlü türlü oyunlar oynarız.

Köyümüzün kadınları kışları boş durmaz sürekli birşeyler dokurlar. Geleneksel nakışlarla süsledikleri yatak ve masa örtüleri, mutfak takımları  şehirlilerin çok aradıkları el işlerindendir. Erkekler de ağaç oymacılığı yaparlar. Köyün çocukları için yapılan küçük tahta oyuncaklara, büyük kentin insanları ilgi göstermeye başlayınca, köyümüzün erkeklerinde bir kısmı bu konuda ustalaşmışlar. Yılın dört mevsimi bu işi yapan usta oyuncakçılarımız da vardır. Bir de köyümüzde yapılan “Mey” lerin alıcısı çoktur.  Battal amcanın yaptığı Mey’ler için başka ülkelerden dahi gelenler olmuştu. 

Dünyada güneşin doğuşunun ve batışının, köyümüzündeki kadar güzel olduğu başka bir yer yoktur. Buraların geceleri de gündüzleri kadar güzeldir. Bulutsuz geceler, gökyüzü yıldızlarla doludur, samanyolu olanca ihtişamıyle bizleri selamlar ve yıldızlar birer birer göle girip yıkanırlar sanki.

Bizler, etrafımızı çevreleyen manzaramız gibi sakin ve mutluyuz. Kendimi bildim bileli köyümde hiçbir kavgaya şahit olmadım. Herkes sahip olduklarıyla yetinir, fazlasını istemez. Belki bu nedenle, belki de ormanın ruhunu kızdırmamak için; dünyanın bu köşesi, var olduğundan beri her kötülükten arınmış gibidir.

Babam da diğer pek çok baba gibi odunculuk yapıyor. Ormanın genel dokusuna zarar vermeden, köyün yaşlılarınca her yıl işaretlenen ağaçlardan başkasını kesmez. Kestiği bu odunlardan budaksız ve düzgün olanlarını ayırır ve bunlardan çok güzel sandıklar yapar. Evimizde yer alan her türlü mobilyayı ve bizim oyuncaklarımızı da babam yapmıştır. Yaptığı işler çok özenlidir. Bu nedenle kasaba ve şehirden oldukça çok sandık siparişi de alır. Bütün kış boyunca da bu siparişleri yetiştirir.

Kışın sona erip karların birkaç aylığına dağ zirvelerine göçünden sonraki günler, babam erkenden ormana gider. Civarda bu büyük ormanı ondan daha iyi tanıyan yoktur. Çok küçük yaşlarından itibaren, dedemle birlikte ormana giderlermiş. Ona bildiklerini hep dedem öğretmiş. “ Çok iyi bir insandı” der ninem, konu ne zaman dedeme gelse… “İyiler keşke daha uzun yaşasa” diye de ekler. Onu, daha orta yaşlarındayken, büyük oğluyla birlikte talihsiz bir kazada kaybetmişler.

Babam, dedemin ve amcamın yokluğunda, evin bütün geçimini yüklenmek zorunda kalmış. O nedenle hem çok çalışkandır hem de çok cömert. Annem, ne zaman “ Lüzumundan çok şey yapıyorsun herkese” diye çıkışsa; “ Benim çektiğim sıkıntıları ne çocuklarım ne de başkaları çekmesin” der ve muzipçe göz kırpar anneme... Dedemden öğrendiklerini bana ve kardeşime öğretmeye çalışır her fırsatta. Yemeklerden sonra bize küçük öyküler anlatmayı çok sever ve her hikayenin sonunda bizi tembihler  ‘Tabiat özen ister. Ona nasıl davranırsanız karşılığını da ona göre alırsınız. Bakın etrafımızdaki ağaçlara. Yaşları yüzlerce yıla erişmiş. Onların gördükleri, yaşadıkları bir kaç insan ömründen çoktur. İçlerinde gizledikleri sırları, ancak paylaşmanın değerini bilene anlatırlar. Bir gün sizler de duyacaksınız anlatacakları öyküleri. İşte o zaman, benim gibi siz de öykülerinizi çocuklarınıza anlatacaksınız. ’ 
*-*


6 yaşımdan bu yana babamın öğle yemeğini taşırım. Annem, babamı ormana uğurladıktan sonra leziz yemekler pişirir. Sonra küçük bir çıkın yapar. Ben de çıkını koluma takar, babamın erkenden aldığı yolu yavaş yavaş almaya başlarım.

Ormandaki hayvanların çoğuyla bu gidiş gelişlerim sırasında dost olduk. Artık kuşlar, tavşanlar ve diğer küçük orman hayvanları, bu gidiş gelişlerim sırasında bana eşlik etmeye başladılar. Yuvasından düşmüş küçük bir kuşu yuvasına koymak,  kaçarken yuvarlanmış ve ters dönmüş bir kaplumbağayı düzeltmek benim için günlük işlerden. Zamanla gelişen ve karşılıklı güvene dayanan dostluklar nedeniyle, doğan ya da yumurtadan çıkan yavruları ilk ben görürüm. . Bu yavruların büyüyüp yavruladıklarına da şahit oldum. Kendimi büyük orman ailesinin bir üyesi gibi ve çok şanslı hissediyorum.

Biliyor musunuz orman kendini her gün yeniliyor. Bir önceki gün orada olmadığına emin olduğum bir bitkinin farkına varmak veya  bal arılarının yeni oğulu, merakla onları incelememe sebep oluyor. Tabii bu nedenle de babamın yanına genelde geç varıyorum. Yemekler de soğumuş oluyor. Ama babam bana hiç kızmaz. Ben de yemeğimizi yerken ona o gün neden geç kaldığımı anlatırım.

Akşama kadar babamın yanında kalırım. Akşam, güneş yönünü batıya doğru çevirip alçalmaya başladığında babam toparlanır. Emektar atı Bal’ ın koşulu olduğu küçük at arabasına, o gün kestiği odunları özenle istifler ve yola çıkarız. Eve vardığımızda babam kardeşimin yardımıyla odunları boşaltırken ben de annemin akşam yemeği hazırlığına yardım ederim.

*-*

Günler bu rutin içinde geçiyorken hayatımı tamamıyla değiştireceğini sonradan anlayacağım bir şey oldu. O gün, her zamanki gibi babama yemek götürüyordum. Yolun sağ tarafında, üzerine zaman zaman oturup dinlendiğim büyük kayanın yanında, şimdiye kadar hiç görmediğim yaşlı bir kadının durduğunu gördüm. Birini bekliyor gibiydi. Beni görünce biraz daha doğruldu ve bakmaya başladı.

Yaşlı kadının bana dimdik bakan mavi gözleri gördüğümde,  aklıma sadece köyümüzde dillendirilen efsane geldi. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atarken, yolun ortasında öylece kala kalmıştım. "Ya bu Ormanın Ruhuysa ? Ya beni de ormanın derinlerine götürür ve bir daha geri dönemezsem? "

" Hikaye Devam Edecek"



Itır Çiçeği ( Çobaniğnesi  ) ve Faydaları
Itır (Pelargonium), turnagagasıgiller (Geraniaceae) familyasından kumlu topraklarda yetişen, 14-40 cm boylarında, yaprakları güzel kokulu, Haziran-Temmuz aylarında beyaz, pembe ve morumsu renklerde çiçekler açan çok yıllık otsu bir süs bitkisidir.
Itır Çiçeğinin Bilinen Yararları
İshali keser. Kanı temizler. Sakinleştiricidir. Cildi güzelleştirir. Nikriste faydalıdır. Boğaz ağrılarını giderir.Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. Bağırsak parazitlerini düşürmeye yardımcı olur. Ciltteki yanıkları, egzama ve akne şikayetlerini giderir.

Chasing Snowy Winters / Karlı Kışların Peşinde

$
0
0







A Vintage Christmas Postcard design!
Eski bir kartpostaldan uyarladım.  Bu işe ait şablonu geçen yayında vermiştim.
"The Postcard"
"İlham veren kartpostal"


Hello Dear Friend!

Christmas is approaching and one of my designs related with this theme has completed already!
May be some of you have noticed that, I am very fond of winter scenes,old Christmas, wintery cards etc. and my patterns are deeply related with winter!

Why winter is getting more space than the other themes among my works? 
The answer is very simple :)
It starts from the very beginning of our lives!
We've born in a snowy day and the winter of the same year was too cold and snowy (as mother said)
We grown up in such cold weather - very cold and snowy winters!

In our cheerful memories of childhood were full of winter entertainments!
After moving to Istanbul; we've missed snowy winters a lot! 
As a short cut; we've challenged with our careers and radically moved to Siberia at once!
Since then, in order to comfort ourselves; we are chasing snowy winters to live and work within !

Below, you'll see our "snowy" career adventure' s summery and the cities we've stepped in!

Enjoy!

♥And happy stitching♥



Merhabalar,

Geçen yayında şablonunu yayınladığım kartpostalı bitirdim. Bakalım beğenecek misiniz?
Benim için bu çocuğun yüzü özel oldu (Hala kız mı oğlan mı kararını da veremiyorum) Nursun, "Bence kız!;  hatta Mehtap Bala' nın çocukluğu böyle olmalı; ona benziyor" da diyor :))
Ne dersiniz?

Çoğunuz, neredeyse takıntı sayılacak kadar kış ve kar sevgim olduğunu da sezmişsinizdir. Bu sevgide; karlı bir güne ilk çığlıklarımızı atan bizlerin; karlı, buzlu soğuk kışlar içinde büyümemizin ve çocukluk hatıralarımız içinde kış eğlencelerinin çok geniş yer tutmasının büyük payı olabilir.

Çocukluğumuzun uzun ve karlı kışları, İstanbul'a taşınınca bitti tabii. Araya giren üniversite ve yüksek lisans; iş hayatına atılan adımlar, ,kariyer yolunda ilerleme vs. derken; aradan bir hayli yıl geçti.

Değişim; zamanında yapılmazsa çok rahatsız eden bir iç dürtüye dönüşüyor. Böyle bir süreç , kariyerimizde radikal kararlar almayı; pılıyı pırtıyı toplayıp karların peşinden oradan oraya koşmayı getirdi akabinde...

O günden günümüze, atıldığımız bu  maceranın kilometre taşlarını aşağıda özet olarak bulacaksınız.
(Son 1-1,5 yıldır; annemin içinde bulunduğu sağlık sorunları nedeniyle Istanbul'da bulunma zorunluluğu (özellikle benim için) doğmuş durumda)

Geçen uzun yıllar, çok güzel kışlar; beyaz geceli yazlar ile geldi geçti.
Gördüğümüz masalsı manzaralar, beynimize kazındı.

Şimdi elimi attığım her işte; hemen ön safları dolduruyorlar. Muhtemeldir ki hayatım boyunca elimi attığım işlerde de bu  değişmeyecek....

Ha unutmadan; bugün uzun bir yayın yapıyorum o nedenle geçen hafta başladığım hikayeyi; bütünlük olmadığı ve sıkıcı olacağı için bir sonraki yayında devam ettireceğim. 


Sevgilerimle,



♥Adventure of Kanber's Twins - İşte Bizim Maceramız♥
(Özetle)


Tyumen / Siberia - Tümen Şehri / Sibirya 

The Siberian City of Tyumen,Russia's oldest settlement in Siberia - in deep of winter. We've been there for 1,5 years!
Sibirya Eyaleti'nin başkenti Tümen. 
Yaklaşık 1,5 sene yaşadık. (Ben 1 yıl Nursun 1,5 yıl) 
Orada beyaz geceleri de uzun kışları da yaşama şansı bulduk.


Moscow / Russia - Moskova / Rusya  


Moscow is the only city we've moved  twice for different projects!
Moskova farklı projeler için 2 kez gidip yaşadığımız şehirdir. 


Almaty / Kazakhstan - Almatı / Kazakistan 


We've been there for a couple of months!
Almatı, farklı projeler çerçevesinde bir kaç ay kaldığımız bir şehirdir. 

Baku / Azerbaijan - Bakü / Azerbaycan


Baku is the city where we've lived approx. 10 years!
Bakü, kışların peşinden koşarken en uzun zaman geçirdiğimiz şehir oldu. 10 yıldan uzun geçen süreçte, bazen bizi şaşırtan yoğun kar yağışları da olsa, iklimi, yaşadığımız diğer şehirler içinde  istisnadır.

Kiev / Ukraine - Kiev / Ukrayna


We are tied with this wonderful city since 2009!
Bu şahane şehir ile bağlantımız 2009'dan itibaren devam etmekte.


Amsterdan / The Netherlands - Amsterdam / Hollanda



We are tied with this wonderful city since 2011!
Amsterdam ile bağımız 2011'den bu yana devam etmekte.


Hoek Van Holland / The Netherlands - Hoek Van Holland / Hollanda


We are tied with this Oceanic village since 2011!
Okyanus kenarındaki bu güzel kasaba ile 2011'den bu yana bağlantılıyız.



First snow in Kiev ( 2010's winter)
2010 Kışı Kiev'deki ilk kar yağışı - kısa video


Kar yağarken çocuklar gibi seviniriz. Bu kısa videoda o duygunun izleri var.

Key / Anahtar

$
0
0

"Key Town" 
designed and stitched by Nurdan Kanber

PS : There are some differences in between the pattern and my stitching as you may noticed!
 For instant, the key is not rusted like its pattern and there are sheeps and meadow instead of trees, there is a crow additionally etc!



"Anahtar Kasabası" 

Evet yaklaşık iki hafta önce başladığım işi bugün bitirmiş bulunuyorum. 

Bu işi yaparken, her zaman ki gibi şablonun dışına taştım yine. Mesela paslıydı anahtar; ben onu pastan kurtardım. Anahtarın tepe kısmına yeşil bir çayır ve koyunlar yerleştirdim; şimdi bir salkım söğütün altında, sakin sakin otluyorlar. Kuş evlerinden birini çıkardım yerine iki adet tahta kuş evi astım mesela. Kasabanın kuruluş tarihi yoktur şablonda,kuruluş tarihi de koydum. 

Neyse siz de mukayese yaparsınız zaten...

Tabii bilemiyorum, tüm bu değişiklikler, onun alışılmışın dışındaki tasarımını gözünüzde sevimli hale getirecek mi? 

İşte bu  da şablonu!

MORE ABOUT THE KEYS IN STITCHING 

I think,  keys are very  lovely  motifs which very befit to cross stitching  !
In this context, below, you will find some  works related with keys! 
 There is a  pattern of my own among them as well!

*-*

  KANAVİÇE' DE ANAHTARIN KULLANIMI HAKKINDA
Anahtarların, kanaviçede çok estetik bir unsur olduğunu düşünüyorum. Özellikle eski anahtarlar çok şık ve göze çok hoş görünüyorlar bana göre. 

Onların kanaviçedeki kullanımını bizde de benimseyen çok etamin sever var. Bizdeki kullanımında genellikle Fransız ekolü yaygın gördüğüm kadarıyla. 

Fransız kanaviçe ekolünü, ben de çok estetik buluyorum, ama farklı arayışların ve hatta abartıların da anahtara yakıştığını düşünüyorum.  

Aşağıda çok güzel olduklarını düşündüğüm bazı işleri örnek olarak bulacaksınız. Bir de benim yaptığım bir şablon daha var aşağıda. 

Bana göre, hayatı anlamanın yolu, sevgiyi bulmaktan geçiyor. Sevginin herhangi bir biçimi, insanın kendisini anlamasının da anahtarıdır şeklinde özetlemeliyim düşüncemi aslında. 

Bu düşünceden yola çıkarak yaptığım şablon da böyle bir şey işte....

 "Key" designed by Nurdan Kanber

 *-*
 KEYS / ANAHTARLAR 






  





Today is raining (thanks for it) 
I'm planning to enjoy this rainy day!

 Wishing you a very nice weekend too!

*-* 
Bugün gökgürültüsüyle karışık sağanak yağmura açtık gözümüzü.
Kuraklığa çare olmaz ama umut oldu içimize...

Dünyada yaşanan  vahşeti,  kötülükleri, acıları da süpürsün bu yağmurlar; tek dileğim budur...

New Design " Eliza" / Yeni Desenim "Eliza"

$
0
0

Eliza - Adopted from old Trade Card 
Designed and stitched by Nurdan Kanber
*-*
Hello My Blog Friends,

I have stitched one of my pattern too! 

I inspired by above old trade card! This card was directly reminded me "My Fair Lady' s Eliza"!
Therefore, I named it "Eliza" on the memory of Audrey Hepburn - one of the most beautiful actresses!


I like the result and hope you like it too!

I wish all of you a colorful and lovely weekend!

♥Happy stitching♥

*-*
Merhabalar,

İlk gördüğüm anda bana Çiçekçi Kız "Eliza" yı hatırlatan bu eski ticari kartvizit; bu tasarımın ilhamı oldu. Çok severek üzerinde çalıştım ve  en sevdiğim klasik filmler listesinde yer alan film ve Audrey Hepburn' un anısına da adını "Eliza" koydum.

Bakalım sizler de beğenecek misiniz?

Hepinize renklerle ve mutlulukla dolu bir hafta sonu dilerim.

Sevgiyle,

 




Its pattern is free for you! Şablonu da bu!


"I could have danced all night" from My Fair Lady ( Audrey Hepburn)

Herşey Aslına Geri Döner ( Devam)


Korku dolu bakışlarımın farkına varan yaşlı kadın uzaktan ‘Seni korkuttum galiba çocuğum. Ama benden korkmana gerek yok’, "Yaklaş" dedi. Biraz çekinerek yakınlaştım. Mavi gözlerinin içi gülerek bakıyordu. Saçları pamuk gibi bembeyaz, yanakları pembe pembeydi. Onu bir an anneme benzettim. ‘Yaşlandığında annemde böyle olacak herhalde’diye düşündüm. Belki bu düşünceden belki de sesindeki billur ahenkden; bilmiyorum, korkum geçiverdi. Yakınlaştım...

-Merhaba, benim adım Itır, yakındaki köyde oturuyorum.
-Merhaba güzel kızım. Benim adım da Pamuk Nine.
-Sizi bu ormanda ilk kez görüyorum. Nerede oturuyorsunuz?

-Aslında ben de senin gibi burada oturuyorum ama benim evim ormanın biraz içlerinde.  Yaşlılık ve ağrılarım nedeniyle artık çok fazla dolaşamıyorum. Evim kuytuda olduğu için buralara nadiren gelirim. Köye ve kasabaya inmeyeli de çok uzun zaman oldu. Sen küçük olduğun için beni tanımazsın, ama köy halkı beni iyi tanır. Nerede ve nasıl yaşadığımı bilmedikleri için çoğu da  benden çekinir.

-Peki neden ? diye sordum.

-Bunun hikayesi uzundur çocuğum. Sana kısaca özetliyeyim. Ben, oldukça varlıklı bir ailenin kızıydım. Biraz da gelenekler gereği, yakın bir akrabamın oğluyla evlendirildim. Bu evlilik aile servetinin başkalarının eline geçmemesi için yapıldı.Evlendikten hemen sonra bir kızım oldu. Ama yakın akraba evliliklerinde doğan çocuklar maalesef sakat oluyor. Benim kızım da amansız ve çaresiz bir hastalıkla doğdu. Paramız vardı. Dünyanın en ünlü hekimlerini getirttik. Neyimiz varsa harcadık ama derdine derman bulamadık. Kızım 5 yaşındayken hayata gözlerini yumdu. Onun ölümü benim hayatla olan son bağımı da koparttı. Günlerce yemeden içmeden kesilerek yaşadım.

Zoraki bir evlilik yapmış, bana hayattaki tek teselli olan kızımı da çok küçükken kaybetmiştim. Aksi, huysuz, kimseyle konuşmayan çekilmez bir kadın haline dönüştüm zamanla. Bir gün, yaşlı bir kadın kapımıza geldi. Bana ‘ Her acı BİR DERSTİR. Sen gereken dersi almadın. Al bu eski kitabı ve bundan sonra yapman gerekeni yap’ dedi ve gitti.

Kitabı elime aldığımda ‘Tabiatın Mucizeleri’ adlı Latince bir kitap olduğunu gördüm. Çocukken aldığım Latince dersleri sayesinde kitabı okuyabildim. O eski kitabın içinde, kızımın kurtuluşuna da sebep olabilecek pek çok formül vardı. Eğer daha önce elime geçseydi kızım ölmeyebilirdi. Kendi kızımı kaybetmiştim ama başka çocukların yaşaması için bu formülleri uygulamaya karar verdi.

Böylece ormanın kuytusundaki evi yaptırdım. Kitaptaki formülleri, ormandaki bitkileri toplayarak ilaç yapmakta kullanıyorum. Bu güne kadar pekçok insanın hayatını kurtardım. Kızım yaşayamadı ama civardaki bebekler sağlıkla büyüdü. Tüm bunlar olurken ormanın efsanesi işime çok yaradı. Eskiden beni tanımayan pekçok insan, bu ilaçları ormanın perisi getiriyor diye kabul ediyor, ben de sesimi çıkarmıyorum. Kızımın erken ölümü nedeniyle saçlarım vaktinden çok önce ağardığı için, tanıyanlar bana  Pamuk Nine de diyorlar. Artık gerçek adımı ben bile unuttum."

Yaşlı kadının anlattığı hikaye neden bilmem beni çok hüzünlendirmişti ‘Sizin için ne yapabilirim?’ diye sordum. 

-Artık çok yaşlandım. Bildiklerimi başkalarına da öğretmeliyim. Babanı ve seni uzaktan zaman zaman izledim.  Babanın odunculuk yapmasına, rağmen ormanı korurduğunu gördüm. Hep yaşlı veya ölmüş ağaçları kesti. Kestiği ağaçlardaki yuvaları başka ağaçlara taşıdı. Sık dalların birbirine sürtünüp yangın çıkarmasını engellemek, için onları zarar vermeden bu dalları budadı. Böylece küçük ağaççıkların ışık alıp çabucak büyümesine de yardımcı oldu.Senin, baban gibi doğaya karşı tutumun, hayvanlarla kurduğun dostluğu da biliyorum. O nedenle, sana öğreteceklerimi çabuk kavrayacak ve uygulayacaksın. Ayrıca bu bilgiler kötü insanların elinde yanlış değerlendirilebilir.

-Teşekkür ederim Pamuk Nine, büyüyünce sizin gibi insanlara ve tüm canlılara  yardımcı olmayı çok istiyorum. Fakat bunun için ailemden izin almalıyım.

-Biliyorum yavrum. Bu nedenle babanla beraber yarın sabah evime gelmenizi istiyorum. Evim, babanın genelde odun kestiği bölgenin az ilerisinde, şelalenin yanında. Kayalar, evimi gizliyor, dışarıdan görünmesine engel oluyor. Şelalenin arkasında saklı bir yol vardır. Baban çocukken o yolu bulmuştu. Hatırlayacaktır. O yoldan devam edin, ev karşınıza çıkacaktır.

Pamuk Nine’ nin kayadan kalkmasına yardımcı oldum. O elinde bastonu ve küçük sepetiyle ormanın içine dalarken, ben de oyalanmadan babamın yanına koştum.

Babamın yanına vardığımda nefes nefeseydim. Bu halim onun biraz telaşlandırdı. 

-Ne oldu kızım evde birşey mi var?
-Hayır babacığım merak etme kötü bir şey olmadı, 

Bir nefeste az evvel ki konuşmaları aktardım. Babam hiç ses çıkarmadan ve konuşmamı kesmeden düşünceli düşünceli dinledi anlattıklarımı. Bir tarafdan da başını sallıyordu. ‘Akşam evdekilerle de konuşalım kararı ona göre veririz’ dedi. 

Bilmiyorum neden o gün bir türlü akşam olmadı. Çocukça bir sezişti belki ama hayatımın değişeceğini hissediyordum. Bu seziş, midemden yukarı yükselerek boğazımı tıkıyor ve nefes alamıyordum. 

Babam nihayet baltasını temizledi ve odunları  arabaya istiflemeye başladı. Güneş her günkünden biraz daha yüksekti. Anlaşılan eve erken gidiyorduk. Odun istifleme işi bittiğinde arabanın üzerine oturduk ve evin yolunu tuttuk. Yolda hemen hiç konuşmadık. Tuhaf bir sessizlik ikimizi de kaplamıştı. Kendimi biraz büyümüş hissediyordum. Öğreneceklerim, beni akranlarımdan farklı yapacaktı. Hissettiğim; galiba diğerleri arasından seçilmiş olmanın verdiği gurur hissiydi. ‘İnşallah evdekiler hayır demezler’ diye düşündüm. 

Eve vardığımızda annem neden erken geldiğimizi merak etmiş kapıya çıkmıştı. Merakla ‘ Hayrola niçin erken geldiniz, kötü birşey mi oldu?’ diye sordu. ‘Üstelik her zamankinden daha az odun kesmişsin’. Babam, annemin sorularını duymamış gibi davrandı. Sessizlik içinde arabayı bahçeye soktu.   Annem bana dönüp kafasıyla’ nesi var bunun’ der gibilerinden baktı. Ben de başımı eğdim. Tuhaf bir durumdu bu ve beni biraz endişelendirdi. ‘Ya hayır derlerse? O zaman ben de gizli giderim’ Bu düşünce beni rahatsız etmesine rağmen yine de rahatlatmıştı.

Babam işlerini bitirdikten sonra köy kahvesine gideceğini söyledi ve çıktı. Ben de arkadaşlarımla oynamaya daldım. 

Akşam yemeğinden sonra kardeşimle beni erkenden yatmaya gönderdiler. Evimiz küçük olduğu için aralarında ne konuştuklarını duyabiliyordum. Babam, bugün olanlarla ilgili herşeyi anlattı. Köy kahvesinde köyün yaşlılarıyla konuştuklarını da. Aile büyükleri babamın anlattıklarını büyük bir dikkatle dinliyorlardı. Ancak konuşmaların bundan sonrasını dinleyemedim. Yaşadıklarım ve heyacanım beni yormuş, tüm merakıma rağmen göz kapaklarımı açık tutmayı becerememiştim. Böylece uykunun karşı konulmaz istilasına yenik düştüm. 

Sabahları bizim evde hayat çok erken başlar. Büyükler gün doğmadan uyanır ve o günün hazırlıklarını erkenden yaparlar. Kardeşim ve ben genelde kahvaltıdan az önce kalkarız. İkimizinde yapması gereken küçük işler vardır. Kardeşim tavuk ve ördekleri yemler, bende eve karşı çeşmeden su taşırım. Bu suyla yapılan çay ve yemekler çok lezzetli oluyor. Çünkü ta uzak dağlardan gelen ve onca yola rağmen soğukluğunu yitirmeyen bir pınar suyu bu. Ninem ekmek yapar, annem kahvaltı hazırlar. Evimizin hiç değişmeyen rutinidir bu. Güneş doğarken bizler kahvaltımızı bitirmiş oluruz.  

Gözlerimi sabaha ’bugün önemli şeyler olacak’ hissiyle açtım. Ninemin hazırladığı ekmeğin miş gibi kokusuna, bayram günleri kokusuyla bizi erkenden kaldıran böreğin kokusu da eklenmişti. Yataktan doğrulduğumda annemin en güzel elbisemi yatağımın yanına koyduğunu gördüm. ‘Yaşasın kabul etmişler’ diye bir sevinç çığlığı atıp yataktan fırladım. Odadan fırladığımla kapıda annemle çarpıştım. ‘Teşekkür ederim anneciğim’ diye ona sarılıp yanaklarını öptüm.Küçük testimi alıp çeşmeye koştum. Elimi yüzümü yıkayıp geri döndüğümde babamın da en iyi giysilerini giydiğini gördüm.

Çok zengin bir aile değiliz. O nedenle temiz kıyafetlerimizi bayram, düğün gibi özel günlerde giyeriz. Kahvaltıya oturduğumuzda benim sevincim yüzümden okunuyor olmalı ki herkes bana bakıp gülümsüyordu.  

Nihayet arabamıza oturduk.  Henüz sıcaklığı geçmemiş olan börekleri bir çıkın halinde kucağıma koyan annem. ‘Sakın dökme, dikkatli taşı’dedi.

Güneşin huzmeleri tepenin ardından yüzüme düşmeye başlamıştı. Yol kenarından ormanın kıyısına uzanan çiçeklerin üzerindeki çiğ damlalarını birer kristal gibi parlatıyordu. Hafif bir sis dalgası yerden yavaş yavaş yükselmeye başlamış, orman yolunu mavimsi bir tülle kaplıyordu. Ağaçların yoğunlaştığı yerlerde sis biraz daha koyuydu. Sanki tülden bir deniz üzerinde yürüyor gibiydik. Etrafımızı çeviren manzara, bir masal ülkesi havası içinde önümüzden akıp gidiyordu. Çiçekler çiğlerin ağırlığından kurtuldukça kokularını daha da belirgin bir biçimde salıyorlardı . Her taraf  mis gibi kokuyordu. Büyük bir mutlulukla bu kokuları içime çektim. Babama baktım. O gözlerini yoldan ayırmıyordu ve düşüncelere dalmıştı . Sesimi çıkarmadan etrafı seyretmeye daldım.

(Devam edecek)

Santa&Deer and Other Things / Geyikli Santa ve Diğer Şeyler

$
0
0

Santa and Reindeer
Santas and Snowmen Book #151 by The Prairie Schooler!
*-*
Santa ve Geyiği "The Prairie Schooler" dan 


I am displaying my cushions like this!
*-*
Yastıkçıklarımı bu yıl böyle sergiliyorum...

  I've re-sewn my music box's beads - I think, it looks much better now! 
*-*
Bu müzik kutusunu hatırladınız mı? Hani boncukları yamuk yumuk olan! Boncuklarını olabildiğince düzelttim; nasıl daha iyi görünüyor mu şimdi?


It' s another free Christmas Silhouette Pattern for you! 
( Christmas Shopping of a Lady)
*-*
Bu haftanın tasarımı da aşağıda.
"Bir Hanımefendinin Yılbaşı Alışveriş Macerası"
Edvardiyan dönemi siluet çalışmam oluyor kendileri....


From the middle of this week, I am sending my warm regards to you all!

♥Happy stitching♥


Hikayenin arası fazla açılmasın diye, çabuk hazırlanmış bir yayın olacak bu. Sözü de çok uzatmayacağım.

Hepinize haftanın orta yerinden sevgilerimi gönderiyorum.
♥Gününüz ve haftanız bereketli olsun ♥




Herşey Aslına Geri Döner ( Devam)


Babam her gün arabayı bıraktığı yerde durdu ve  Bal’ ın yularını yakındaki bir ağacın dalına taktı. Sonra elimden tutup ‘Hadi bakalım gidiyoruz’ dedi. Arabada sımsıkı kucakladığım çıkını, yürürken başına birşey gelmesin diye de benden almıştı.  Köyümüzdeki tüm çocuklar gibi, bizimde yanına yaklaşmamızın yasak olduğu şelaleye doğru yürümeye başladık. 

Yürüyüşe başladıktan yaklaşık onbeş dakika sonra, uzaktan, suyun kayaları şiddetle döven sesi duyulmaya başlamıştı.  Bizim şelalenin metrelerce yükseklikten aşağıdaki kayalara dökülen sularının sesi ta uzaklardan duyulur. Ayrıca etrafa sıçrayan damlacıklar metrelerce ötedeki herşeyi ıslatır ve verdiği serinlik uzaklardan bile hissedilir. Bir defasında, bir iki yıl kadar önce, babamdan gizli olarak, sesini duyacak kadar yakınına gitmiştim şelalenin. İlk kez yapmamam gerektiği söylenen bir şeyi yapıyordum. Üstelik heyecan ve meraktan da ölüyordum. Sahi şelaleye gitmek neden yasaktı ki? 

Bu hislerle gitmeye çalıştığım şelaleyi dahi göremeden, nemli yamaçdan aşağıya yuvarlanmış, suya doğru hızla kayarken, küçük bir dal parçasına son dakikada tutunabilmiştim. Hem korkmuş hem de canım yanmış halde döndüğümde; üzerimin neden çamurlandığını, dizlerimin neden paralandığını anlatamadığım için, 1 hafta ceza da yemiştim üstelik. Bu düşüş uzun zaman kabus olup rüyalarıma girdi. 

Gerçekten de çocuklar yasak şeyleri yapmak için merakla karışık garip bir dürtü hissederler. Sanırım korkular, yaşla beraber büyüyor insanda. Ya da korkularımızı, etrafımızdaki insanlar ve başımıza gelenler besliyor ve büyütüyor. İşte tam bu nedenlerden içimden yükselen " Ya yine ayağım kayar da düşersem" korkusu ile babamın eline sıkıca yapışmıştım. 

Şelale göründüğünde, üzerinde yürüdüğümüz patikanın da üç kola ayrıldığını gördüm. Biz sol tarafa giden yan patikalardan birine saptık. Şimdi şelaleden bambaşka bir yöne doğru yürüyorduk. "Babacığım, yanlış yola girdik galiba" dedim.  " Hayır doğru yoldayız, yürümeye devam et" .

 Biraz ilerledikten sonra yolun büyük bir kaya kütlesinin önünde bittiğini farketim. Kayaların altında da iri çalılar vardı. "Ama babacığım bak yol bitti, sana söylemiştim burası yanlış yol".

Babam hiçbir şey söylemeden dosdoğru çalılara ilerledi. Ben de arkasından... Çalılara iyice yakınlaştığımızda; aslında onların yanyana değil, birbiri ardına sıralandığını ve patikanın devam ettiğini gördüğümde çok şaşırdım. Birkaç metre geriden bakıldığında tamamen geçit vermez gibi görünen çalıların, özellikle öyle dikildiği ve yolu meraklı gözlerden sakladığı çok açıktı.

Nihayetinde kaya yığını arasından geçerek bir düzlüğe çıktık.  Patika şimdi bir kavis çizerek tekrar şelaleye doğru uzanıyordu. Birkaç dakika yürüdükten sonra aşağıya büyük hızla dökülen sulardan dolayı görünmeyen mağara benzeri bir oyuğa vardık.  Az ilerden dökülen sular bu oyuğu ıslatmıyor, suyun içinden geçerken kırılan ışık huzmeleri de duvarlarda rengarenk kıpırtılar ve ışık oyunları yapıyordu.  Odada yankılanan müziğe benzer uğultuyla, oynaşan ışıklardan dolayı adeta büyülenmiştim. Burası gerçek olamayacak kadar güzeldi. Kendimi periler diyarının giriş kapısında bulmuşum gibi hissettim. Eğer Pamuk Nine bizi beklemiyor olsa, saatlerce seyredeceğim görüntüleri geride bırakarak  yola devam ettik. Az ilerde biraz tırmanan yol, bizi metrelerce yükseklikteki blok  kayalar nedeniyle hiç görünmeyen yemyeşil bir vadiye getirdi. 

Vadinin bitki dokusunun, ormanın dokusundan farklı olduğu, daha ilk görüşte anlaşılıyordu.. Kayalar rüzgar girişine engel olduğu için etrafta pek çok çiçek ve küçük bitkinin büyümesi mümkün olmuştu. Ağaçlar kışın güçlü rüzgarlarına maruz kalmadıklarından olsa gerek gökyüzüne doğru neredeyse dümdüz uzamışlardı. Çok yaşlı olduklarını belli olan üç büyük meşe ağacı hafif meyilli bir tepeciğin üzerinde, dallarını metrelerce uzatmış, kırmızı kiremitli, tek katlı küçük bir evin koruyucuları gibi mağrur bekleşmekteydi.  Karşımda duran küçük ev, kırmızı kiremitleri, açık mavi panjurları, beyaz duvarları ve  rengarenk çiçeklerle bezenmiş verandasıyla adeta bir masal evi gibiydi. İçimden dalga dalga bir sevinç yükseldi. Babam olmasa, kollarımı açar; ilerdeki küçük eve doğru öylece koşardım...

Daha eve yaklaşırken hissettiğim çiçek kokularından neredeyse sarhoş olacaktım.  Babamla birbirimize baktık. Kokular, eve yaklaştıkça daha da artmıştı. Babam "Çok garip, bu yaşıma geldim, böylesine insanı adeta esir alan çiçek kokuları ile ilk defa karşılaşıyorum" dedi. 


Verandadaki masaya, sallanan ahşap bir sandalye ve evin duvarını boydan boya geçen oturma bankları eşlik ediyordu. Masanın üzerinde bembeyaz bir örtü,  çay fincanları, küçük renkli kurabiyeler  hemen gözüme çarptı. Tüm bunlar belli ki bizim için hazırlanmıştı.

Biz  kokuların sihrine kapılmış halde verandaya varmıştık ki uzaktan baston tıkırtıları duyulmaya başladı. Biraz sonra da kapı açıldı. Elinde içi çiçek dolu bir vazoyla Pamuk Nine kapıda belirivermişti işte...


(Devam Edecek)

*-*

Reindeer Versus Red / Geyik ile Kırmızı Karşılaştığında...

$
0
0


 It is a Kirsten Schmidt Pattern!
Published on http://kissyeross.twoday.net/  in 2012






Yaprak düzeltildikten sonra....

*-*
Bir Kirsten Schmidt Tasarımı
2012 yılında http://kissyeross.twoday.net/ adresinde yayınlandı.
(Bu fotografı çektikten sonra sol taraftaki çam dalını yeniden işledim. Burada eksik hali ile görülüyor)


This work will be a pillow like as shown above. 
I don't wanna wait its completion to share! 
I suppose, it will be ready by this weekend!
*-*
Vaktim olduğunda fotograftakini andıran bir yastık olacak
.Büyük olasılıkla bu haftasonu biter; bir sonraki yayında bitmiş halini de paylaşırım.

My Teeny-Weeny ornaments / Mini minnacık Ağaç Süslerim

Last week, I've decided to make such teeny-weeny ornaments to hang our small tree!
A dozen of them have stitched already; last two are ready to complete! 
Wanna show, how they look on the tree :)
*-*
Geçen günler içinde, kafama koyduğum ağaç süslerinden yaptım. Çok kısa sürede bir düzine olan  
 (gecede 3-4 adet olmak üzere) yaptığım işlemeler, kırmızı ağırlıklı küçük ağacımızda çoktan yerlerini aldılar. Aşağıda nasıl olduklarına dair ipuçları var.







PS: It was a rainy week, and therefore photos's quality is really poor!  
Havanın koyu ve karanlık olması nedeniyle, resim kalitesi çok iyi değil maalesef!

REINDEER'S PATTERN!

I took my reindeers from above old pattern!

Geyiklerim bu eski şablondan, kar tanesi formu verdiklerim benim uyduruklarım...

*-*
This Week's Free pattern / Bu Haftanın Şablonu

Bu yeşilli hanımefendi de, 1950'lere ait retro bir kartpostaldan uyarlanmıştır.


♥Happy Stitching♥ 
*-*

Son yayından bu yana yapıp kotardıklarım bunlar..
Bakalım bizim evde gerçekleşen  geyik ve  kırmızı buluşmasını sevecek misiniz??

♥Sevgiyle♥



HERŞEY ASLINA GERİ DÖNER (devam)

Pamuk Nine, konuklarını, yüzünde büyük bir tebessümle "Hoşgeldiniz evlatlarım" diye karşılarken; baba ve kızı, bu karşılaşmanın ne denli önemli olduğunu, o an için elbette bilemezlerdi.

*-*

Köyün yakınındaki büyük kasabanın aksiliği ve kötülüğüyle tanınan tüccarı, her zamanki huysuzluğuyla uyandı. Alışılanın aksine, oldukça kötü uyumuştu. Ağzındaki acı tat, bir önceki gece fazlaca içtiği içki ve sigaradan olmalıydı. Daha gözlerini açmadan o güne başlamaktan nefret etti. Gerçi çocukluğundan bu yana daha hiç bir gün sevinç hisleriyle uyanmamıştı ki... 

*-*

Yoksul bir evin en büyük çocuğuydu o. Alkolik bir baba ve her gün dayak yemekten bıkmış bütün hırsını kendisinden ve kardeşlerinden çıkaran bir annenin elinde büyümüştü. Kendini bildiği günden evde kavga ve dayak eksik olmaz, kursaklarına gidecek bir dilim ekmeği bile zor bulurlardı. Annesi günlerden bir gün açlığa ve dayağa daha fazla dayanamadığını söyleyerek, karşı evdeki genç adamla yoklara karıştı. Bir daha da onlardan haber alınamadı.

Evin büyük çocuğu olduğu için, işsiz alkolik babasının yerine eve para getirme görevi küçük omuzlarına kalmış, bulduğu her işte çalışır olmuştu. Yapmadığı iş kalmadı. Boyacılık, hammallık, seyislik... Daha çok küçük olduğu için bütün bu ağır işler bakımsız bedenini çok yıpratmıştı. İşler ağır olmasına ağırdı da bir de kışın soğuğunda, yazın sıcağında dışarda çalışmak olmasa... Doğru dürüst giyecek bir şeyi olmadığı için kışın soğuktan donar, yazın da güneşin altında derisi kösele gibi olana kadar yanardı.

Bütün bu şartlara rağmen, kazandığı bir iki kuruş babasının içki parasına ancak yeter, genelede aç yatarlardı. Birgün babası, sakladığı parayı bulmuştu da öyle bir dayak atmıştı ki, yüzünde ölene kadar kalacak derin izler kalmıştı ona. O izler ki aynaya her bakışında insanlara olan nefretini hatırlatıyordu.

İki küçük kardeşi bakımsızlıktan öldüler sonunda. Yüreği öyle katılaşmıştı ki ölümlerine adeta sevindi. Böylece bakacak boğazlar eksilmişti.

Doğup büyüdüğü kasabanın en zengini bir kuyumcuydu. Bu kuyumcu, cimriliğiyle tanınan yaşlı bir adamdı. Birkaç aileyi geçindirecek kadar kazanmasına rağmen, kazandıklarını hiç yemez, yoksul bir insan gibi yaşardı. Zayıflıktan bir deri bir kemik kalmış; beli bükülmüş yaşlı bir karısı vardı. Çok istemelerine rağmen hiç çocukları olmamıştı ve bu nedenle her daim, evlerine çıt sesinin dahi yankılandığı derin bir sessizlik hakimdi. Sessizliğin içinde parmak uçlarında yürümeye alışmış kadın adeta kedi gibi süzülür, varlığıyla yokluğu hiç belli olmazdı.

Kuyumcu yaşlanmasına yaşlanmıştı ama parasına kıyıp işlerini gördürecek bir çırak almamak için epey direnmişti. Ta ki birgün hastalanıp dükkanını iki hafta boyunca açamayıncaya kadar... Bu iki hafta içinde eve hç para girmemiş; hastalığının son günlerinde her zamank kısıtlı olarak bulundurdukları erzak da bitince, evde ve işte genç bir insanın varlığının şart olduğuna karar vermişlerdi.

Kuyumcu ayağa kalkar kalkmaz kendine en ucuzundan bir çırak aramaya başlamış, bir tanıdığının tavsiyesiyle  gelen küçük çocuğu yanına almaya karar vermişti. Hem az para verecek hem de bütün işlerini gördürecekti. Doğrusu bu çocuğu seçmesindeki esas neden onun gözlerinde gördüğü nefret olmuştu. O yaşta bir çocuğun böylesine nefret dolu olması inanılmaz gibi geliyordu insana. "İnsanlara bu kadar nefret duyması iyi. Hiç olmazsa, arkadaşı olmaz, vaktinin tamamını çalışmaya ayırır" düşünceleri geçmişti aklından.

Gerçekten de hiçbir arkadaşı olmayan, neredeyse hiç konuşmayan bu çocuk; kendisine hangi iş verilirse verilsin kısa sürede herşeyi öğrenmiş, tüm sıkıntı, yorgunluk ve eziyete rağmen de hiç şikayetçi olmamıştı. Üstelik kuş kadar yiyor, işi bitince de yatıyordu...

Babası olduğunu söyleyen bir sarhoş kuyumcuya gelmişti bir defasında. Küçük çocuk kuyumcunun yanında konuşmak istememiş, adamı dükkandan çıkarmıştı. Dışarı çıkar çıkmaz, o yaştaki bir çocuktan umulmayacak bir kuvvetle adama vurmuş ha vurmuştu. Sonra da hiçbirşey olmamış gibi işinin başına geçmişti.

Sarhoş uzun bir zaman kımıldamadan yatmıştı da öldü zannetmişlerdi. Sonra da sürüne sürüne gitmişti. Onu bir daha oralarda gören de olmamıştı...Aradan bir zaman geçmiş; küçük çırak her geçen gün daha fazla gelişme göstermiş, umulandan çok daha kısa sürede usta haline dönüşmüştü. Parmaklarındaki incelik ve yetenek; başta kuyumcu olmak üzere herkesi çok şaşırtmaktaydı.  

Günler ayları kovaladı, Hastalıklı bir bünyesi olan kuyumcu, bir sabah masasının başında  yığılıp kaldı. Doktor geldiğinde artık yaşamıyordu. Zayıf bünyasi ve kalbi, daha fazla dayanamanıştı. Yaşarken huysuz, geçimsiz olması ve üstüne cimriliği nedeniyle; ertesi gün sade bir törenle yapılan cenazesine, kasabadan hemen hiç kimse katılmamıştı  

Koyu ve yağmurlu bir gündü. Cenaze töreninden eve döndüklerinde kuyumcunun gözü yaşlı karısı, ağlamaktan bitap bir şekilde yatmış bir daha uyanmamıştı. Neden öldüğü belli değildi, Ard arda yaşanan bu beklenmeyen ölümleri, eve aldıkları çırağın uğursuzluğuna bağlayan kasaba halkı;hayatı yeterince zor olan içe kapanık bu çocuğu hemen ve tamamen dışlamaya başladılar. 

Çocuk, kadını da kocasının yanına gömdürdü. Cenazede sadece mezar kazıcısıyla kendisi vardı. Kısacık hayatında; anne  baba sevgisi görmeden büyümeye çalışırken; ona hamilik yapan iki insanı da beklenmedik kadar kısa sürede ve ard arda kaybeden çocuk; insanları giderek daha az sevmeye adeta mahkum olmuştu. Onca yük bir anda omuzlarına yığılan çocuk, mezarlıktan dönerken düşünceler kafasında birbiri ardına dönüyordu. İnsanlar vefasızlıklarını yine göstermişlerdi işte. Onlar sadece çıkarlarının peşindeydiler. İnsan ne kadar kadar güçlü ve acımasızsa aralarında o kadar saygı görüyordu..."

O gün hayatının sonuna kadar kimseye muhtaç olmamaya ve insanlara asla güvenmemeye karar verdi. Kalbindeki son iyilik kırıntıları da, ölen kadınla birlikte gömülmüştü adeta....

Kuyumcunun mirasına sahip çıkacak yakın akrabası da yoktu, çocuğu da! Bu nedenle kuyumcu dükkanı içindekilerle beraber ona kaldı. Kısa sürede toparlanmış, işlere kuyumcu hayattaymışcasına aynı hırsla sarılmıştı. Böylece hem çalışıp, siparişleri yetiştiriyor hem de insanlardan uzak kalabiliyordu. Onlarla da sadece alışveriş sırasında gereği kadar konuşuyordu. Ne eksik ne de fazla!

Günler böyle geçerken, bir gün; işlemekte olduğu parçaya taş ilave etmek gerekti. Daha önce kuyumcunun çalışma odası olan bu yere, sadece gerektiğinde giriyordu. O gün, çalışma masasının çekmecesine eğilip, ihtiyacı olan taşı aramak üzereyken, masanın yanında daha önce fark etmediği bir kol dikkatini çekti. Bu, dışarıdan görünmeyecek şekilde özenle saklanmış, demir bir koldu. 

Onun ne işe yarayacağını anlamak için merakla merakla asılmış aşağı indirmeye çalışmıştı ama zorlamasına rağmen yerinden oynatamayınca merakı iyice artmıştı. Eline geçirdiği bir başka demir parçasıyla kolu zorlamaya başladı. Uzun süren bir uğraştı ama nafile... Sinirlenmişti... Durup soluklandı ve kola tekrar baktı. Onca zorlamaya rağmen yerinden milim oynamayan kolu aşağıya indirecek başka bir mekanizma olmalıydı. Düşüncelerini yoğunlaştırıken; kolun üzerindeki tahta kısmın oyulmuş başlığı dikkatini çekti. Üzerindeki çark biçimi; demir kolun hemen arkasında, yine demir bir levhanın üzerindeki bir girinti ile bire bir uyuşuyordu.

Hemen kolun üzerindeki tahta tutacağı çevirdi; vida gibi dönerek açıldığını farkettiğinde yüzüne bir gülümseme oturdu. Tahta tutacak birkaç dönme ile  kısa sürede demir koldan ayrılmıştı. Merakla, az evvel gördüğü girintiye, tutacağın üzerindeki çarkı yerleştirdi ve çevirdi. 

Demir levha, hiç zorlanmadan yukarıya doğru döndü ve çalışma masasının ardında; orada olduğu hiç belli olmayan gizli bir kapının gıcırtı ile açılmasını sağladı. Muhtemelen uzun zamandır, hatta aylardır kapalı olmaktan dolayı ağır bir küf kokusu aniden odaya doldu. Öyle ağır bir küf kokusuydu ki, elleri ile burnunu tutmak zorunda kalmıştı. Az evvel açılan kapı; içerisinde ne olduğu görünmeyen karanlık bir odayı açığa çıkarmış;  keşfedilmek üzere onu bekler hale getirmişti...

Hemen etrafına bakınıp bir mum aradı. Komidinin üzerinde neredeyse bitmek üzere olan bir mumun  durduğu şamdanı gördü. Onu yakıp odaya tuttuğunda, ilk önce kapının girişindeki örümcek ağlarını fark etti. Ne kadar çoktular....

Eliyle neredeyse kapıyı kaplamış olan örümcek ağlarını şöyle bir temizleyip, başını eğerek odaya girdi. Mum ışığı odada ağzına kadar dolu olan altın, gümüş eşyalar ve paraların üzerine düştü... Kuyumcu aç kalmaya razı olup, ömrünce bu odayı doldurmak için uğraşmıştı anlaşılan ve şimdi bu servet, onun eline geçmişti...

Binbir sıkıntı ile büyüyen, kalbi küçücük yaşta taşlaşmış bu kimsesiz çocuğun hayatı birden bire değişivermişti. Çok acı çekmişti evet, ama şans artık ondan yanaydı ve bunu ona acı veren insanlara karşı kullanacaktı.

Bir akşam, biraz para vererek satın aldığı at arabasını, içine para ve diğer kıymetli eşyalar bulunan çuvallara doldurmuş; arkasında, onu bir daha anmayacak, ismini dahi hatırlamayan insanlar ve kötü bir mazi bırakarak   bilinmeyen bir yöne doğru yollara düşmüştü.

(Devam edecek)


« Boules de neige »Snow Globe / Etamin Kar Küresi

$
0
0








Snow Globe 
« Boules de neige » à broder au point de croix
"Les Brodeuses Parisiennes"

/"Les Brodeuses Parisiennes"den Mutfak Havlusu Kar Küreleri Serisi


Snow globes are always among the most favorite things for me!
Perhaps for this reason; I immediately wanted to stitch them just at the first sight!
Due to the time problem, I needed to pick one of them and that is the stitching result!

I think you like it as much as I like!

♥Happy stitching♥

*-*

Kar küreleri, hangi yaşta olursam olayım; hep en sevdiğim objeler arasında olacak. Çocukluğumdan beri bu böyle. Gerçi, o zamanlar bizim kar küreleri plastikti ve atraksiyonlu değildi ama kar yağdırıyordu ya, yeterliydi!

"Les Brodeuses Parisiennes' in dörtlü kar kürelerini gördüğümde gerçekten bayıldım. Çok da kıskandım desenleyen elleri - itiraf ediyorum :))İçlerinden en sevdiğimi seçtim ve yaptım.

Bana kalsa kumaştan çıkarıp oynayasım var. O kadar severek yaptım, anlayın işte....

Umarım siz de benim kadar seversiniz .

Hikayeyi bugün biraz uzun tuttuyorum dolayısıyla da yazıyı kısa...

♥Sevgilerimle♥ 



" Herşey Aslına Geri Döner - Devam "


Yaşadığı tüm acı dolu günlerin hatıralarını ve acılarını geride bırakıp yollara düşen gencin yolu nihayet şimdi yaşadığı kasabaya düşmüş, havasını çok beğendiği ve artık yola devam etmek istemediği için buraya yerleşmeye karar vermişti. 


Artık delikanlılığın tüm özelliklerini üzerinde taşıyan genç bir adamdı ve çok parası vardı. Yerleşmeye karar verdikten sonra uzun br zamandır yaşamakta olduğu büyük evi yaptımış, akabinde büyük bir kuyumcu dükkanı açarak parasına para katmaya başlamıştı. 

Kısa zamanda sahip olduğu servetin büyüklüğü ile hedefleri de büyümüştü ve artık sadece kuyumculuk yapmak ona yetmez hale gelmişti. İçinde bastıramadığı hırsı ve yüreğindeki taşlaşma daha da artmıştı. Hep birşeyler eksikmiş gibi hisseden genç adam, hedeflerine ulaşmak için gözünü budaktan sakınmıyordu. Karar vermişti bir kere; bulunduğu bölgedeki tüm insanları kendisine bağımlı hale getirecekti. Böylece bir daha frenleyemeyeceği bir hırsla civardaki bütün iş yerlerini bir bir eline geçirmeye başlamış, daha önce işin sahibi olan insanları yanında çalışmaya zorlamıştı. Çalışmak istemeyenler de kısa süre içinde, üzerlerinde hissettikleri maddi - manevi baskılar ve uğradıkları zararlar nedeniyle kaderlerine razı olmaya başlamışlardı.

Zengindi, yüzündeki o derin yara izlerine rağmen yakışıklı sayılırdı. Ama o, kadınlardan nefret ediyor, kendisine teklif edilen bütün kadınları bir kusur bularak reddediyordu. Evde bir kadın ve çocuk sesi dünyada tahammül edemeyeceği tek şeydi...

*-*

Adam kısa süre için daldığı geçmişin gölgelerinden silkinerek gerçek dünyaya döndüğünde bir zamandır yatağın kenarında oturduğunu farketti. Neyse artık geçmiş çok gerilerde kalmıştı ve şimdi başka sorunlar vardı!

Çok uzun yıllardan, sonra ilk kez kendisinden izinsiz, iki kadının pazardaki meyve ve sebze satışlarıyla çok para kazanıyor olması, insanlar üzerindeki otoritesini sarsacak hale gelmişti. Hem en iyi müşterilerini kapmışlar hem de insanlara kendi başlarına iş yapmaları için cesaret vermeye başlamışlardı. Yıllardır bu civarda kesin olan hakimiyetine vurulan bir darbeydi bu. Can sıkıntısı ağzındaki acı hissini daha da arttırmıştı.

Artık 50’ li yaşlarını sürüyordu ama daha genç görünüyordu. Son zamanlarda fazla yemek içmekten biraz göbeği çıkmıştı ama olsundu. O kadar parası vardı. Elbette bunu gösterecekti. Altın sırmalarla işlenmiş desenleri son derece gözalıcı olan röpdeşambrını giyip, oturduğu yerin yanındaki vişne çürüğü kadife kordona uzandı.

Yatağı maun ağacındandı. Kordonla aynı renkteki kadife perdelere tüller eşlik ediyor, altın işlemeli yatak örtüsüyle, bir tüccardan çok bir kralın yatağını andırıyordu. Oda hem çok büyüktü hem de az eşyayla döşenmişti. Mevcut olan eşyalar, dünyanın dört bir yanından getirtilmişti. Her biri en değerli ve nadir bulunan ağaçlardan yapılmış ahşap mobilyalara, büyük bir şömine ve büyük altın şamdanlar eşlik ediyorlardı. Şöminenin önünde çok ender bulunan beyaz bir kaplan postu serilmişti. Onu bir Asya seyahati sırasında, yasak olduğu belirtilmesine rağmen düzenlediği bir av sırasında öldürmüş, postunu da, ülke yetkililerine büyük miktarda rüşvet ödeyerek evine getirmişti. ‘Herşeyin bir bedeli var’ diye düşündü odada göz gezdirirken.

Sonra bakışları yatağın hemen önünde yatmış olan büyük köpeğe ilişti. Vahşi; gerçekten de adı gibi Vahşi'ydi... Kime, ne zaman saldıracağı belli olmayan ve tüccardan başka hiç kimseden korkmayan köpeği... Onu daha üç  haftalıkken almış ve insanlardan uzak karanlık bir odada büyütmüştü. Kendisinden başka hiç kimseye alışmaması için yemekleri sadece kendisi vermişti. İhtiyaçlarını görmesi için dışarıya çıkartan seyisten başka hiç kimseyi yanına yaklaştırmazdı. 

Geçmişinde olmayan asalet ve ünvanları kendi kendine aldığında; soyluluğunu pekiştirecek son şeyin bir köpek sahibi olması gerektiğini düşündüğü için almıştı onu aslında ve onu hiçbir zaman sevmemişti. Ama işine yarıyordu doğrusu. Kapısına gelip kendisinden para istiyenleri ve borçlarını ödeyemeyenleri korkutmak için dişlerini göstermesi yetiyordu. Bir defasında bir borçlusu para vermek istememişti de onu öyle bir ısırmıştı ki zorla ayırdıklarında bacağının bir parçasını ağzında buldular. Borçlu acı içinde kıvranırken doktora zor yetiştirmişlerdi. Vahşi rengi gibi yüreği de kara ve tam tüccara yakışan bir köpekti.

Kordona uzanıp zili çalmasının üzerinden ancak bir kaç saniye geçmiş olmalıydı. Kapı çalındı. Yaşlı bir kadın üzerinde mükellef bir kahvaltı bulunan büyük bir tepsiyle, ayaklarını sürüyerek içeriye girdi.

Tüccar  ‘ Niye bu kadar geç kaldın, beni aç mı bırakmak istiyorsun?’diye gürledi

Evin tek hizmetçisi, her sabahki gibi hazırladığı ve her an istenir diye sıcak tutmaya çalıştığı kahvaltı tepsisini vaktinde getirmişti aslında. Ama ne yaparsa yapsın evin beyinin ona bağıracağını bilirdi. Ekmeğin biraz sıcak ya da soğuk olması, yumurtanın istediğinden daha az yada çok pişmiş olması, hiç bir şey bulamazsa tepsinin düzenini beğenmemesi bağırmak için birer bahaneydi zaten.

Kadın bu hallere çok alışmıştı.  Tüccar ya başkasına kızmış hırsını ondan alıyordu  veya ters tarafından kalkmıştı. Bu yaşta çekilir şey değildi doğrusu.   Hayatından bıktığı çok olurdu ama evin müştemelatında kıpırdamadan yatan felçli kocasının ona duyduğu ihtiyaç, bu eziyete katlanmasının tek sebebiydi.

Tek çocuklarını, 1,5 yaşındayken hiçbir doktorun teşhis koyamadığı bir hastalıktan dolayı kaybetmişlerdi. Gerçekten de felaket asla yanlız gelmiyordu. Çocuğun toprağa defnedildiği gün kocası felç geçirmişti. Yıllardır yataktan çıkamaz, konuşamaz bir biçimde bakıma muhtaç hayatını sürdürüyordu.

Bu felaketler başına gelmeden rahat bir ömür sürmüş olan kadın bir anda yanlız ve çaresiz kalıvermişti. Ne yapacağını kara kara düşünürken tüccar kasabaya yerleşmeye karar vermiş, kadını da neredeyse boğaz tokluğuna yanına hizmetçi olarak almıştı. O işe girene kadar günlerce aç kalan kadın, başını sokacak bir kulübe ve sert bir yatak karşılığında saatlerce çalışmaya razı olmuştu.  . Yıllar ağır şartlar altında çok zorlu geçmişti. Vaktinden önce yaşlanan ve ölümü hasretle bekleyen yaşlı bir beden kalmıştı o bir zamanların şen şakrak ve hayat dolu kadından geriye.

*-*

Tüccar, önüne konan tepsiye ilk kez dikkat etmemişti. Yumurtanın az pişmiş olmasına da ses çıkarmadı ilk kez. Kafası hala çok meşguldu. Onu başarıya ulaştıran özelliği yine devreye girmişti. Çocukluğundan bu yana bir konuya gerçekten konsantre olursa eğer, o konu çözülene kadar her olasılığı düşünür ve mutlaka uygun bir çözüm bulurdu.

Bir taraftan kahvaltısı ediyor bir yandan da ona rakip olmaya cesaret eden iki kadını düşünüyordu. Kimdi bunlar? Nasıl olurda ona rakip olmaya, işlerine engel olmaya kalkarlardı?


Kahvaltısını çabucak bitirdi. Ne yerse yesin aslında ağzının acılığı gitmiyordu.Bıkkınlık dolu bir ifadeyle tepsiyi kadına doğru iteleyip ‘ Topla bunları ‘dedi. Adamın yüzündeki bu ifade kadına çok aşinaydı. Böyle zamanlarda işini çabuk bitirmeye ve gözönünden kaybolmaya azami dikkat gösterirdi. Çarçabuk tepsiyi alıp, dışarıya çıktığında derin bir oh çekti. ‘Bu hengameyi de atlattık çok şükür’ diye düşündü. 

Tüccar düşünceli adımlarla kısa bir süre odayı arşınladı. derken yüzünde ne yapacağını bilen bir adam ifadesi belirdi. Kısa sürede üstünü değiştirdi. O gün borç para için kapısında bekleyenleri de görmek istemedi. Hergün kapıya gelen bu insanların yüzlerini görmekten nefret ediyordu. Her biri bir hikaye anlatıyordu. Çoğunun aldığı parayı ödeyemeyeceğini biliyordu. O da haklı olarak ellerindekileri borçlarına karşı alıyordu işte. Sonra ağlayan kadınlar ve annelerinin eteğine yapışmış çocuklar. Hiçbiri görmek istemiyordu aslında. Hele çocukları. ‘Bakamayacaksınız niye yaptınız bu çocukları ?’

Köpeği Vahşi, onun farkına bile varmayan bu adamdan sevgi dilenmemeyi çoktan öğrenmişti. Sabah ihtiyacını ancak tüccar çıkınca görebileceği de acı bir çekilde öğretilmişti ona. Sessizce adamın giyinip kapıyı açmasını bekledi ve onunla birlikte iri cüssesinden beklenmeyecek bir çeviklikle odadan çıktı. Bahçede ihtiyacını gördü. Sonra başını dikleştirip hayli uzaklaşmış olan Tüccar’ ın arkasından seyirtti.

Tüccar’ ın evi kasabanın en görkemli yapısıydı.  Bronz giriş kapısı ve arkasında devasa bir bahçe karşılıyordu ziyaretçileri. Giriş kapısından kuğu heykelleriyle süslü mermer bir havuza giden yola sapılır, havuzu geçtikten sonra mermer merdivenlerden evin ana giriş kapısına varılırdı. Büyük bronz bir aslan başının ağzındaki bronz tokmak, abanoz ağacından yapılan, oymalarla süslü kapıda tok sesler çıkarırdı. Evin yaşlı hizmetçisi nerede olursa olsun duyardı bu sesi.  Ana kapıya çıkan merdivenler mermer holün taşları de en pahalı granitten döşenmişti. Akustik bir yapı olduğundan, ökçe sesleri olduğunan daha yüksek çıkar; evin ihtişamına ihtişam katardı. 

Tüccar aceleci ama vakur adımlarla pazara yöneldi. Sabahın bu erken saatlerinde sebzenin ve meyvenin en tazesini bulmak mümkündü.  Üstelik bu iki kadın erken gelip çok kısa zamanda mallarını sattıkları için onları ve mallarını görmeye az zaman vardı önünde.

Pazara girdi. Onu tanıyanlar bir problem olduğunu bakar bakmaz anlamışlardı. Geçtiği yerden sessizce kenara çekilmeyi tercih ettiler. Başka da şansları yoktu ki... Arkadan yürüyen köpek o kalabalığı görünce dişlerini gösterip hırlamaya başlamıştı bile.

İki kadının satış yaptığı tezgaha yaklaştığında, onların yeni gelmiş olduklarını gördü. Beraberlerinde getirdikleri malları tezgaha yayıyorlardı ama şimdiden önlerinde bir kuyruk oluşmuştu. Tezgahın önündeki kuyruğu görünce yüzü karardı, kaşları çatıldı. Hele valiliğin mübayaacısının onu görüp de sinsice gülmeye başladığını görünce kanın tepesine çıktığını hissetti. Bunca yıllık ününün, böyle ne olduğu belli olmayan iki köylü kadını tarafından zedelenmesine izin vermeyecekti.

Onun tezgaha yaklaştığını görenler, sessizce kenara çekildiler. Kadınlar tezgahın önündeki sessizlikten ters bir şey olduğunu sezmişler, işlerini bırakmış karşıdan gelen adama bakıyorlardı. Genç olanı tüccarı tanıdı. Kocası onun mutfak masası ve sandalyelerini yapmış, değil emeğinin karşılığını almak adeta evden kovulmuştu. Parasını uzun süre alamamıştı. Aldığında da eksik almış, bir daha onun siparişini kabul etmeyeceğine yemin etmişti.

Tüccar tezgaha yaklaştı. Tezgahtakilerin, bu güne kadar bu iklim şartlarında yetişmesine alışık olmadığı türden olduklarını gördü. Kafası karıştı. Yoksa bunlar gizlice ticaret mi yapıyorlardı? Eğer öyleyse durum düşündüğünden daha vahimdi. ‘Bunlar burada yetişmiyorsa daha henüz dalından kopartılmış gibi taze olmalarına imkan yok’  diye düşündü. Ama bu şartlarda yetişmeyi üstelik bu kadar olgun olmalarını nasıl sağlamış olabilirler di? Bu işte bir bit yeniği olmalıydı.

Her zaman emretmeye alışmış mütehakkim ses tonuyla, buyururcasına;

-          Bu sebzeler ve meyveler nereden geliyor? diye sordu.

Kadınlardan genç olanı başını dikleştirip, derin bir nefes aldı ve,

-          Bahçemizde biz yetiştiriyoruz.
-          Bu iklimde bunların yetişmesi mümkün değil, nasıl yetiştirebildiniz bunları?
-          Köyümüzün iklimi bunların yetişmesine imkan veriyor,

Kadın bir taraftan Tüccar’ la konuşuyor, bir taraftan içinden adamın bir an önce gitmesini diliyordu. Sezgileri onu yanıltmazdı. Bela geliyordu ve belanın adı Tüccardı.

Aldığı yanıtlar Tüccar’ ı tatmin etmek bir yana merakını daha da kamçılamıştı. ‘Bu işin esas yüzünü mutlaka öğreneceğim’ diye düşündü.

-          Ver bakalım her birinden birkaç adet.....

Kadın bu kadarla kurtulduğuna adeta inanmaz bir ifadeyle bir kese kağıdına ne varsa çarçabucak doldurdu ve Tüccar’ a uzattı. Onun ardında köpeğiyle uzaklaştığını görmek bile içini rahatlatmamıştı.

-          Anne, bu adamın buraya gelmesi pek hayra alamet değil. İşimizi bitirip bir an önce gidelim.

İhtiyar kadında aynı sıkıntıları hissediyordu. Başını salladı. Sıkıntılı bir hava ani bir fırtına gibi yüreklerinden geçmişti. Tezgahın kalabalığının ve pazarın gürültüsünü duymadan işlerini yapmaya çalıştılar. Tek istedikleri evlerinin güvenli ortamına bir an önce kavuşmaktı.

*-*

Tüccar pazardan çıkışta istikametini kasabanın tekin olmayan evine çevirdi. Bütün önemli işlerini danıştığı, bazen gelecekten haberler veya hasımlarının mahfı veya kayba uğraması için yardım aldığı ‘’Kara Hasan’’ın eviydi gittiği.

Kara Hasan, kasabaya Tüccarla aynı zamanlarda gelmiş ve yerleşmiş; 60’ li yaşlarını süren zayıf, gözlerinin altı her zaman mor halkalarla çevrilmiş, sol yanağında üzeri iri siyah tüylerle dolu bir et beni olan, iri kulaklı, patlak gözlü uzun boylu bir insandı. O yaşına rağmen saçlarında hala çok az beyaz vardı. Yüzü asla gülmez, genelde başı eğik olduğu için kaşlarını kaldırarak bakardı. Bu bakışı ona, koyu renkli göz  halkalarıyla beraber oldukça korkutucu bir hava kazandırmıştı. 

Evin dışına çok az çıkar; kimseyle konuşmaz, insanlar da ondan çekinirlerdi. Kinlendiği ya da uğraştığı herhangi birinin bir daha iflah olduğu görülmemişti çünkü. 

Bu adamın evine aleni girip çıkabilen sadece Tüccardı. İstediği saatte ziyaretine gidebildiği için Kara Hasan’ ın evi onun iş yerinden sonra en çok bulunduğu yer olmuştu. Böyle olması işine de geliyordu aslında. İki korkunç güç insanları gerçekten uzak tutuyordu ki bu onun en çok istediği şeydi.  

Tüccar bildik adımlarla eve yaklaşırken, eve ilk yaklaşan insanın duyacağı korku hissine kapılmadı bile. Etrafın kasabanın her hangi bir köşesinden aniden farklılaşan görüntüsüne yerliler çoktan alışmışlardı. Kara Hasan’ nın yerleşmesinden önce kasabanın diğer evlerinden pek farkı olmayan bu yer, Kara Hasan’ ın gelişinden sonra adeta yeni sakininin karekterine bürünmüştü. Önce evin dış boyaları döküldü. Ahşap kısım garip bir bileşimle kaplanmışçasına karardı ve dıştan vuran bütün renkleri soğuran bir havaya büründü. Bu kara renk herşeye öyle bir sirayet etmişti ki, evin bahçesinde bulunan ağaçlar bile bu rengi yansıtıyorlardı. Havada ağır bir koku hissedilmeye de başladıktan sonra,kimse eve yaklaşmaya cesaret edemez olmuştu.

Bu iki adamı bu evde buluşturan  Kara Hasan'ın alşimi bilgileriydi. Ona el veren hocası, ‘öğrendiğin çok kadim bilgilerdir. Bu bilgiler; onlardan kötü amaçları ve hırsları için istifade etmek isteyen insanların sonunu hazırladı, dikkat et fazla hırsa kapılma  yoksa senin de sonunu hazırlar’ demişti. Kimin umurunda... Ne istediğini biliyordu. Onun peşinde uzun zaman dolaştıktan sonra aradığının bu kasabada olduğunu bildiği gün yerleşmişti.  

Hedefini yanlız tüccara açmıştı. Yani bilmesi gerektiği kadarını... Kara Hasan herşeyi altına çevirecekti. Tüccar da bunları paraya... Birlikte dünyanın efendisi olacaklardı. Oysa tüccar sadece araçtı. Onu sırra ulaştırana kadar onun nüfuzundan faydalanacağını biliyordu. Bir gün mutlaka diyordu. Bir gün mutlaka...

Tüccara kapıyı evin her hizmetine bakan orta yaşlı bir adam açtı ve onun geçmesi için geriledi. Ardından hemen kapıyı kapadı ve az ilerdeki kapının ardından kaboldu. Evin holünde yanlız kalan tüccar, adamın tamamen uzaklaştığına kani olduktan sonra  giriş kapısının yanında sarkan zinciri çekti.  Çeker ekmez, bir metra kadar önünde holün zemini üzerindeki bir parça kendiliğinden kenara doğru kaymaya başlamıştı. Kısa zamanda kayan zeminin altından aşağıya doğru inen ve çok hafif bir ışıkla aydınlanmış bir merdiveni çıkmıştı. Tüccar dikkatlice merdivene adım attı ve yavaşça aşağıya doğru inmeye başladı.

Bu iniş hafif nemli ve garip bir kokuyla kaplı olan dehlize gelince sona erdi. Merdivenlere loş bir aydınlık veren ışık buradan süzülüyordu. Aralıklarla dizilmiş olan soluk lambalar göz önünü görecek kadar ışık sağlıyordu.  Buraya hiç alışamayacağım’ diye düşündü dikkatlice adım atarken. Bir kaç metrelik dehlizin sonuna vardığında, tamamen ışıklandırılmış, çeşitli kimyasalların bir araya gelmesiyle oluşmuş burnu yakacak kadar keskin bir kokuya sahip havayla dolu odaya ulaşmıştı.

Kara Hasan, siyah bir cübbe giymiş elinde deney tüpleri ile bazı karışımları hazırlıyordu. Tüccar, birazda rahatlamış adımlarla Kara Hasan’ a doğru ilerleyip onun yoğunlaşmış dikkatini dağıtacak düzeyde bir ses tonuyla;

-          Merhaba, ben geldim.
-          Hıı, hoş geldin.
-          Hala uğraşıyorsun, bir sonuç alamadın mı ?
-          Biliyorsun ki sonuç almak kolay olsaydı, formüle çoktan ulaşılırdı...
-          Biliyorum, biliyorum...

Tüccar, Kara Hasan’ a doğru yaklaştı, elindeki altın renkli sıvıya bakıp,

-          Görüyorum sonuç almaya çok yakınlaşmışsın, belki de doğru formülü oluşturabildin....
-          Bu renk sıvıya ulaşıyorum ama katı hale geçiremiyorum. Zaten bir süre sonra renk bozuluyor ve geriye kırmızı renkli bir sıvı kalıyor.
-          Neyse canım nasıl olsa bir gün olacak....

Kara Hasan biraz da gereksiz gibi görünen bu konuşmadan sıkılmış, konuğun bir an önce gitmesini isteyen bir tavırla sordu.

-     Sahi seni bu saatte buraya getiren nedir? Biliyorsun ki gündüz çalışırken rahatsız edilmekte hoşlanmam.
-   Bugünlerde kasabada hoşuma gitmeyen şeyler olmaya başladı. Senden yardım istemeye geldim.
-      Ne gibi?  Diye sormuştu Kara Hasan, başını yaptığı işten hiç kaldırmadan.

Tüccar elinde tuttuğu meyve ve sebzeleri Kara Hasan’ a doğru çalışma masasının üzerine adeta fırlattı. 

- "Bak bunlara" dedi. Bunlar, bizim buralarda yetişen meyve ve sebzeye benziyor mu?

Masanın üzerine bırakılan meyve ve sebze çeşitleri ve görünümleri, başını yaptığı işten kaldıran adamın gözlerinin fal taşı gibi açılmasına sebep olmuştu. İşte aradığı son ipucu önünde duruyordu.

"Nihayet" diye fısıldadı kendi kendine; nihayet son adıma geldim işte......

"Devam edecek"


Wreath with a V. Enginger Design / V.Enginger Tasarımı ile Çelengi Tamamladık

$
0
0






Hello Dear Blogger Friends,

Noel - Christmas is approaching, there are only a few days ahead us!
Like most of you, this mount is the most festive month for me too!

I love to seeing flashing lights, happy reds, toys, candies, home decorations, wreaths, special cakes all around me. Moreover, this months activities make me more inspired than any other time of the year!

Within stitchery adventure of mine, there is another matter, which I never resist to stitch, is a little girl in red costume! You can see a lot of  little girls or young women in red among my designs as well!

Veronique Enginger (a French designer), designs wonderful children in different activities!
 Honestly, I adore her designs!

This little Noel girl took my attention on her very strongly! I suddenly decided to stitch! 
And, I stitched her on Friday night ! 
On Saturday morning, she was ready to hang on a wreath! Then with Nursun,  we' ve prepared above wreath for inside decoration of our home.  

It seems, from now on, we are ready to meet the forthcoming year with open arms!

I wish you all a merry Sunday,

♥Happy Stitching♥


Ah I forgot to tell, you may remember this cute design from my previous post.
It's completed and looking like that!




Herkese Keyifli Bir Pazar Günü Dileklerimle Merhaba,

Biliyorum, diğer yayın üzerinden çok az zaman geçti;  hala da yorum yazıyorsunuz ancak renkli bir yayın daha yapmak geçti içimden.

Bugün hikaye yazmayacağım, çünkü karalamalarımı redakte etmedim; bu haliyle de yayın yapmam zaten. 

*-*

Kırmızı özellikle bu ay çok yaygın kullanılsa da eskiden beri beni bilenler bilir; kırmızı elbiseli kız çocuklarını işleme üzerinde görmeye bayılırım. Kendi desen çalışmalarımda da kız çocuklarım ağırlıklı kırmızıya bürünüktür. 

Veronique Enginger (Fransız tasarımcı) kız ve erkek çocuklarını farklı aktiviteler içinde şahane tasarlıyor. Sadece çocuklar değil, biyolog çizimlerini, çiçek ve doğa parçalarını, kırsal hayatı, şık kadınları, Fransız hayat tarzının yansımalarını, özetle ne isterseniz bulabileceğiniz yelpazade tasarımları var.  Çalışmalarını çok büyük hayranlıkla izliyorum.

Şimdiye kadar onun hiç bir tasarımını işlemedim. Çünkü, o kadar popüler ki herkes işliyor. Biraz farklı olsun yaptıklarım diye uğraşıyorum niyeyse.... Küçük bir tasarımını işlemeliyim diye düşünüyorum bir zamandır. Ne  olsun  diye bakınırken, bu kız çocuğu " Beni işle" diye fısıldayınca dayanamadım.

Geçtiğimiz Cuma gecesi işledim bitti. Dün yastıkçık oldu ve Nursun' la evin iç dekorunda kullanacağımız çelenge asıldı.  Bugün de sizinle paylaşıyorum.
 İstanbul' da kapalı bir hava var. Fotograflar yine hafif puslu. 

Bir de paylaşırım diye yazdığım yastık da kullanımda artık. Bitmiş halini de yukarıya yerleştirdim. Nasıl olmuş ? 


Yeni bir yıl artık sayılı günler sonra kapımızda.

Ancak,  biz de onu karşılamak için gerekli tüm hazırlıkları yaptık bitirdik; gelmesini bekliyoruz. 

Şimdi artık dilek dileme zamanı...

"Yeni yılda herşey gönlümüzce olsun"

♥Mutlu bir Pazar dileklerimle♥


Branding, Gifts, and Other Surprise / Markalaşmak, Kırpık Prens' ten Hediyeler ve Diğer Sürpriz

$
0
0
"Hello My Blog Friends"

We are closing 2014 and welcoming 2015!

Happy and Prosperous New Year to you all!


 Previous week was really busy with full of surprises and guests!
 I was not able to pay visits to your blogs properly!

As per the surprises :) ;


First surprise, came from a popular monthly embroidery magazine for an interview about my embroidery and designing adventure! The little girl in the below image will be appeared on the February issue and then I' ll share the whole story with you! 





*-*



 Second surprise came from Efekan and His Mother (Gonca)!
They prepared a parcel with a number of felt ornaments, hand - made dolls, two lovely handkerchiefs, two acorns picked from a forest, stamps for us, two Smurfette, Felt matryoshka brooches, two heart shaped lavender case,  ceramic ornaments and so on! 
It was a real fun to play with those!
Then, the felt ornaments had turned out a Garland for home!




Third surprise was seeing an account on gallery.ru ( one of the biggest social media platform of Russia) which is dedicated to my designs and opened on my name as "By Nurdan Kanber"!

It is the second board which named "By Nurdan Kanber" (first has opened in Pinterest" it sounds me that "By Nurdan Kanber" is going to be my brand! 

I was sincerely  honored to see my name together with some other international cross stitch designers such as Madam La Fee, Nimue, Madam Chantilly and so on!

I am feeling more motivated for going further into cross stitch from now on!

So dear friends, I am saying goodbye to 2014! 

Looking forward to see you in 2015!

♥ Happy Stitching♥ 




Merhaba Sevgili Dostlar,

Geçtiğimiz son birkaç gün oldukça koşuşturmalı ve sürprizli geçti. Yurtdışından da yurtiçinden de çok sayıda ziyaretçiler oldu. Trafik yoğunlaştığı için de blog ziyaretleri azaldı. 

Yaptığınız birbirinden renkli yayınlardan pek çoğuna uğrama şansım olmadığı için özür dilerim. 

Bu sıkışıklıkta yeni bir yıla adım atmadan, yılın son yayını olsun istedim. Üstelik paylaşacaklarım da var :))

Geçtiğimiz günlerin bu trafiğine 3 adet   sürpriz takıldı.

Sürprizlerin ilki; yukarıdaki  fotografta yer alan küçük kızın arkasında saklı. Görücüye çıkmaya hazırlanan onu ve hikayesini ilerde anlatacağım :))

*-*

İkinci sürprizi Kırpık ve annesi Gonca yaptı ♥

Gönderdikleri hediyeleri yukarıda görmüşsünüzdür zaten. 

Kırpık Saçlı Prens hikayesini ve o hikayeyi yazmama sebep olan çalışmamı hatırlayanlarınız olacaktır.
İşte Kırpık'ın ilhamını veren Efekan ve annesi yine yaptı yapacağını. Resimlerde görünen tüm oyuncakları ve çok özel hediyelerimizi bize ulaştırdılar.

Gelen hediyeleri yayınlama adetim yoktur bilenler bilir. Nispet vermek gibi geliyor bana. 
Ama sözkonusu Kırpık olunca istisna oldu işte....

Neyse, keçe yılbaşı süslerini garland yaptık. 
Severek  girişe astık ki keçe benim uzak durduğum bir malzeme kesinlikle. 

İki güzel pazen ikiz -  bebek de "Bebek koleksiyonuma katıldı çoktan"

Teşekkürler Gonca...
 ♥ Kırpık ne kadar güzel bir anneye sahip olduğunu bilerek büyüyor Allah' tan....

*-*

Son güzel sürpriz ise zaman zaman izlediğim Rusya' nın en büyük sosyal platformlarından birinde "gallery.ru" yaptığım işlerin bir araya toplanıp, uluslararası kanaviçe tasarımcıları ile birlikte bir boarda yerleştirilmiş olduğunu keşfetmekti.

İşlerimin " By Nurdan Kanber" olarak bir arada toplandığı ikinci hesap bu.

Her ikisinden de haberim yoktu, tesadüfen gördüm ve her iki hesap da birbirinden ayrı insanlar tarafından açılmış. Ortak noktası da "By Nurdan Kanber" olarak adlandırılması oldu.

Markalaşmaya buradan başlamam gerekiyor sanırım. Çok onurlandım ve çok motive oldum.

Tutmasınlar beni bundan kelli :))))

İstanbul bugün karlı (Yaşasıınn )

Camlica Hill/ Çamlıca Tepesi 

Son söz;

Sağlıklı, huzurlu, barış ve güzelliklerle dolu; umutların sönmeyeceği, insanların pisi pisine ölmeyeceği, en çok çocuk kahkalarının duyulacağı, kuraklığın uğramayacağı, kazaların en aza ineceği, yüzlerin çok güleceği harika bir yıl hepimizin olsun...


Sevgilerimle,



Faberge Egg Music Box, Faberge Müzik Kutusu

$
0
0





I've designed  it once, as shown above image, but, eventually played on colours and added beads!


"Faberge Egg Style Music Box"
designed ,stitched  and beaded by Nurdan Kanber
This design combines my both two favorite items - Faberge Eggs and Music Boxes

PS :  OK, I confess! "Beads are not sewed properly! It was late of the night and I had no enough patience to do the same thing twice! Beads will be re-sewed in a soon time but not today!

I just felt that its completed and wanted to share it with you!
Hope you like as it is!

Happy stitching!
♥♥♥ ☺☺☺♥♥♥

  Bu aralar ne çok yayın yaptım değil mi? 

Hem "ne çok yayın yapıyorsun" hem "yine mi bu temalar" diye içinden geçirenleriniz olacaktır; haksız da sayılmazsınız (Faberge ile ilgili geçmiş yayınlarım da var)  Evet birden fazla tekrarlandı bu tema ve evet bu aralar çok yayın yapıyorum.. Ama sorun bir niye??  

"İşte"si şu!

Son bir kaç aydır; bir süre sonra geçeceğini düşündüğüm bir baskı var içimde. Hem tasarım  yapmam hem de  birşeyleri bitirip ortaya çıkarmam için " içimde tepinen biri var " gibi hissediyorum. Bu nedenle, en çok sevdiğim konulara eğilmek ve o alanlarda birşeyler üretmek isteğim öne planda...

Arada bir sizden biri olmadığım, başka bir dünyanın insanıymışım ( biraz snop, Türkiye' nin gündeminden bi haber, Çalıkuşu' daki  "ah Evropa" diye hayıflanan Osmanlı'nın Tedrisat Memuru tarzında, vs) gibi düşündüğünüzü hissediyorum. Öyle olmadığımı düşünsem de, o şekilde düşündürecek taraflarım da vardır şüphesiz! 

O nedenle, henüz beni tanımayanlar için kendimi ve tasarım perspektifimi biraz açmak isterim.

Uzun zaman bir yerlerde yaşayıp da ; kültürü, gelenekleri, dili ve hayat standartlarını özümsememek mümkün olmuyor; tıpkı benim özümsediğim gibi...

Benim için bu süreç; Sovyetler Birliği' nin dağılması ve yeni devletlerin oluşmasıyla başladı diyebiliriz. İçinde yaşayan insanlar için ağır koşullar getiren bu dönem; kendisi için farklı kariyer fırsatları arayanlara; yeni ve farklı yollar açtı ve farklı imkanlar sundu. ( Bu yüzyıllardır geçerli olan  küresel bir strateji - kaostan düzen çıkarmak  - nin getirdiği bir fırsattı)  Bu yolların cazibesine ve imkanların çeşidine kapılıp gidenlerdenim ben de. Şüphesiz oralara gidip yaşamaya başlayınca; uzaktan anlamayacağın, bilemeyeceğin herşey tüm çıplaklığı ile önüne seriliyor. 

Bunlara uzun uzun değinmeyeceğim; demem o ki doğup soluk aldığımız eski dünyanın bu coğrafyası; kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına insanlarını oradan oraya savurmuş, mikser misali katmış karıştırmış. Bu karışım nedeniyle kaldırdığınız her taşın altından farklı bir kültür katmanı çıkıyor.

İçine zor girilen ama girildiğinde kendine hayran bırakan bir kültür karması içinde, bir ülkeden diğerine, oradan oraya taşınarak geçen uzun yıllar; damak zevkimden, kültürel önceliklerimden, estetik anlayışımdan, dünya görüşümden, kişilik tamamlayıcılığına kadar çok boyutlu tortu bıraktı hayatımda.

Bazen algılanması karşı taraf için zor ve karışık bir tortu bu. Çünkü doğru ve yanlış algılamam değişti; dünyayı, bölgeyi ve insan tiplerini okumam farklılaştı . Uzun zamandır olan biteni, meseleleri başka türlü değerlendiriyorum, gelişmeleri başka türlü okuyorum. Neyse uzatmayayım...

O süreç çerçevesinde, oralara ait objelerden bazıları damağımda lezzetli bir şekerleme varmış hissi uyandırıyor bende. Örneğin matruşkalar. Herkes bu birbiri içindeki bebekleri bilir. Çarpı işinde de en çok kullanılan figürlerden biridir. Ama matruşkaların neden iç içe olduğunu, gerçek matruşka bebeklerin sayısının neden 13 olması gerektiğini ( yok yok İsa peygamber ve havarileriyle ilgili değil) ve felsefesini kaç kişi bilir? 

Faberge yumurtaları da bu objelerden biri. Şüphesiz Paskalya yumurtalarının dinsel özelliği var. Beni o kısmı ilgilendirmiyor; sanatsal kısmı ile ilgiliyim.

Tüm bu iç içe geçen olgular nedeniyle yukarıda sizlerle paylaştığım şablonu tasarladım ve işledim.  Yumurta figürü de çarpı işinde yoğun kullanılıyor.Bu nedenle oldukça araştırdıktan sonra  çarpı işinde henüz kullanılmadığına ya da nadir kullanıldığına karar verdiğim bu form çerçevesinde tasarımı yaptım. 

Gelelim bu küçük tasarıma! 

İtiraf etmeliyim ki biraz ilkel bir yumurta müzik kutusu ve üstelik boncukları da düzgün dikili değil. Boncuk kısmı ile uğraşırken hiç hoşlanmadığımı belirtmeliyim. Minnacık delikli bir  iğne, ince iplik ve küçük boncuklar ile hem ellerimi delip durdum hem de gece yarısı bitsin diye uğraşırken çok da özenemedim. Tekrar sökülüp dikilmesi kaçınılmaz ama bugün yapmayacağım o işi. Bu işi benim adıma düzgün yapacak bir kişi bulup ondan rica edeceğim kesindir. 

Umarım bu kusurlarına rağmen gözünüze çok kötü görünmez.

Uzattım değil mi? Uzattım uzattım! 

Benim için kaçma zamanı geldi  ama siz biraz daha kalıp, Faberge' nin ürünlerini inceleyin derim; güzel değiller mi Allah aşkına? ☺ 


FABERGE - AN OLD JEWELRY BRAND 
Faberge Crystal Eggs- Kristal Yumurtalar

Faberge Eggs - Paskalya Yumurtaları

Faberge Eggs - Paskalya Yumurtaları

Faberge Eggs - Paskalya Yumurtaları

Other Faberge products- Diğer Faberge Ürünleri 
Bunlar benim seçtiklerim -  Faberge' nin mücevherden, erkek losyonuna uzanan çok geniş bir ürün gamı var aslında...


Fotograflar - Images from here

Frederick

$
0
0

White dots on him are snow flakes!♥
Oğlancığımın üzerindeki beyaz noktalar kar taneleri oluyor efendim :)


Frederick - A Valentine Day postcard adaptation (based on a German Postcard)
Frederick  - Sevgililer Günü için eski bir Alman kartpostalından uyarlandı.


Detay



6th of January, in our back yard! It was wonderfully snowing!
6 Ocak/ kar yağarken arka bahçemizdeki karı göstermek istedim :)) 



Original Postcard and Pattern / Kartpostalın orjinali ve şablonu 

*-*


FREDERICK


Snowy Pictures from Our Territory / Bizim Buralardan Karlı Fotograflar



Day and Night Snapshots from Bagdat Street / Goztepe
Dün gündüz ve gece Bağdat Caddesi böyleydi 

*-*

Free for you (designed as a pillow chart)
Haftanın şablonu ( Yastık için tasarladım)


"Robin on the Holly Cup"
"Fincandaki Ardıç Kuşu"
"


♥A Happy Weekend♥


♥♥♥
Haberlerin iyi olduğu keyifli bir haftasonu hepinizin olsun..

NOT: .Hikayeyi unutmadım şüphesiz.
Önümüzdeki bir iki gün içinde arka arkaya yayın yaparak tamamlamaya karar verdim.

Sophie's Published within Anchor Boutique Magazine / Sophie, Anchor Butik Şubat - Mart Sayısında Yayınlandı

$
0
0


I'm pleased to announce that, Sophie has published in this weekend within the February-March Issue of Anchor Boutique nationally! Along with Sophie, some other works of my own have featured too!





     






Hello Dear Friends,

I've not been in blogging lately! I guess, I lost my blogging appetite and don't have any idea, why?

Therefore, (as you may noticed), I am staying quite far from my blog and your blogs since a month! 

I sincerely hope that, Sophie can change  my attitude (from negative to positive)  towards blogging!


As per Sophie,

I've designed her back in 2013, stitched in December 2014! She's published in 2015 :) Such a long stitching adventure :)

There are 11 pages in Feb-March issue, dedicated to my interview as well as  my works! I've shared a few pages above! 

If any of you want to have the issue or see whole pages please let me know! I can send a complementary copy with a big pleasure...


As we approach to the St.Valentine Day, I am sending  my sincere love with Sophie to you!

♥ Happy Valentine, Happy Stitching ♥




Merhaba Sevgili Dostlar;

Son haftalarda, kendi blogumun ve bloglarınızın uzağında olduğumu fark etmiş olabilirsiniz. 

Bu durumun blog yazma zevkimi kaybetmiş olmaktan başka bir sebebi de yok!  Çünkü yoğunluk ne kadar engelleyici de olsa, insan istediğinde herşeye vakit yaratabiliyor. Bu isteksizlikten dolayı söz verdiğim gibi hikayemi de yayınlamadım henüz; halbuki yazıldı çoktan. Üstelik bu zaman diliminde ufak tefek işler yaptım ama en çok da yeni tasarımlar yaptım. Büyük yeğenimin doğum günü için yaptığım küçük tasarımın işlemesi üzerinde çalışıyorum bir yandan da.

Günlük hayat ise kendi rutininde akıp gidiyor. 

Yani yapılan şey çok ama bende garip bir şekilde paylaşma isteği yok...

Bu isteksizliğimi bir yana bırakıp, size, daha önce kısaca ilettiğim bir haberin tamamını vereceğim bu gün.

Bundan bir kaç yayın önce kısaca bahsettiğim dergi; geçtiğimiz haftasonu yayınlandı. Derginin içinde iki sayfaya yayılmış bir röportaj ve çokça da fotograf var. Sizinle röportaj sayfalarını ve Sophie' nin yer aldığı sayfayı paylaştım. Daha fazlasını dergi içinde görmeniz mümkün olacaktır. 

Bu vesile ile Sophie' nin bendeki isteksizliği kırmasına ve söz verdiğim gibi hikayeyi bitirmeme; böylece eski yayın rutinime dönmeme yardımcı olmasını da içtenlikle diliyorum.

Sevgiyle ve dostluklar kalın her daim ♥

İyi bir hafta da olsun herkese.........

♥♥♥♥♥♥


This week's free design for you / Bu Haftanın Tasarımı

Jane Austen's Persuasion Sampler - Jane Austen' in İkna Romanı Örnekleme Tablosu



Viewing all 189 articles
Browse latest View live


<script src="https://jsc.adskeeper.com/r/s/rssing.com.1596347.js" async> </script>