This one is from me, bunu sandıktan çıkardım.
Well; there is no significant progress on my work still; therefore, I've decided to share some other's works with you, which I' ve found them beautiful!
Hope you enjoy!
I am wishing a fruitful, colourful and lovely week to you all!
Happy stitching!
Merhabalar,
Umarım iyi bir Pazar günü geçirmişsinizdir, geçiriyorsunuzdur...
Ben bu aralar koşuşturmaktan, elime etamini alabilmiş değilim.
Dolayısıyla gösterilebilecek kayda değer bir ilerleme yok işimde ama hikaye de ilerlemeli!
O nedenle, hem internette gezinirken renkleri, desenleri ve görünüşleri hoşuma gidipte sakladığım bazı işleri paylaşayım hem de hikaye gelişsin istedim.
Umarım yukarıda paylaştığım renkleri ve desenleri siz de seversiniz.
Hepinize sağlıklı, huzurlu, başarı ve bereket dolu bir hafta dilerim.
Sevgilerimle,
İlginç bulacaksınız eminim :)
Kırpık Saçlı Prens IV
Kırpık saçlı Albert, Prenses Belle ile olan arkadaşlıkları sayesinde sarayın sunduğu imkanlarından daha fazla faydalanıyordu artık.
Örneğin, Belle' in eğitiminde ona eşlik etmeye başlamıştı.
Dil bilgisi, Latince, tarih, coğrafya, fen bilimleri, astronomi ortak aldıkları derslerdendi.
Sarayın geniş kütüphanesi kullanımına açıktı ayrıca.
İki küçük çocuk at binmeyi de beraber öğrenmişlerdi.
Prenses piyano ve arp eğitimi alırken; Albert, Belle'in büyükbabasının isteğiyle ; Şövalye' lerin eğitim kışlasına 7 yaşından itibaren kabul edilmişti.
Büyük bir kılıç kullanma ustası olan Belle' in büyükbabası; Albert' in eğitimi ile bizzat ilgilenmekte; savaş aletlerini kullanmakta gösterdiği beceri nedeniyle de Albert' e özel bir sevgi beslemekteydi.
Yıllar birbiri ardınca akıp giderken; sarayın dışandaki halk zorluk içinde yaşamakta; çocuklar olan bitenden habersiz huzur içinde büyümeye devam etmekteydiler.
*-*
Yıllar yılları kovaladı ve Kırpık Saçlı Albert 15, Prenses Belle 13 yaşına ulaştılar.
*-*
Albert, Şövalyelik eğitiminin neredeyse sonuna gelmek üzereydi ve savaş aletlerini kullanmakta parmakla gösterilen bir şövalye adayıydı artık.
Belle ise annesinin iyi huylarını ve güzelliğini üzerinde taşıyan; ilerde çok akıllı ve yetenekli bir kraliçe olacağının tüm işaretlerini taşıyan bir Prenses' e dönüşmüştü.
*-*
Oysa, Prensesin 14 yaşına basacağı gün yaşanacaklar hem krallığın kaderini hem de çocukların hayatını sonsuza kadar değiştirecekti.
*-*
"Belle' nin Doğum Günü"
Belle' in veliaht prenses tacını takacağı 14. doğum günü şerefine büyük bir şölen düzenlenmişti.
Bu özel gün; kral babasına rağmen halkın çok sevdiği prenseslerine hediye vermeleri için isteyen herkesin katılacağı büyüklükte bir şölene de evsahipliği yapacaktı.
Sarayın göz alabildiğine uzanan devasa bahçesi ve bahçedeki büyük gölün kenarları, günlerce süren hazırlıklarla süslenmiş; sarayın kilerindeki hemen herşey doğum gününe katılacak olanların yemesi için hazırlanmıştı.
O akşam üzeri hazırlıkların nasıl gittiğini görmek isteyen Belle ve Albert, en son mutfağa da göz attıktan sonra; ertesi günü yapılacak olan şölen ve gelecek hediyelerden heyecanla bahserek Belle' nin oda kapısına kadar gelmişlerdi.
"Sabah erkenden kalkacağız; o nedenle ben erken yatacağım" dedi Belle.
"Heyecandan uyku tutmaz beni ama yarın yorulacağım için ne kadar dinlenebilirsem o kadar iyi olur. İyi geceler Albert" diye de ekledi.
"İyi geceler Belle, güzel rüyalar görmeni dilerim" dedi Albert.
İçinde birden bire garip bir his ve bir sıkıntı uyanmıştı.
Belle, kapısını kapatmadan " Albert, yarın sabah ilk olarak senin hediyeni almak istiyorum; kalkınca hemen benim odama gelir misin lütfen?" diye seslendi.
"Olur Prensesim gelirim" dedi Albert; içindeki sıkıntı hissi giderek daha çok güçlenmişti.
*-*
Ertesi sabah, daha gün ışımadan kalktı Albert.
Belle' ye hediye etmek için sarayda yetişen en güzel gülü aramak üzere hızlı adımlarla gül bahçesine yöneldi. Gün ışımadan ve güneşi görüp de yapraklarını tam açmadan,
bir tanesini Prenses için kopartmayı planlıyordu.
Sarayın gül bahçesi, Belle' in odasının tam altındaydı.
Prenses, çok sevdiği güllerin kokularını duyabilsin diye, birkaç yıl önce Kralın emriyle oraya taşımışlardı tamamını.
Ülkede hiçbir bitki, ağaç çiçek açmaz iken sadece bu güller açardı.
Onların nasıl açtığını, açabildiğini de bilen çıkmamıştı henüz.
O nedenle bu bahçe, krallığın yegane güzelliğiy, kraliyetin de mucizesiydi.
Albert, gül bahçesine geldiğinde; Belle' nin pembe güllerin yetiştiği tarafa doğru yöneldi. Birbirinden güzel pembe gül goncaları arasında en güzeli olduğuna kanaat getirdiği birine yönelip koparttığı anda; önce gözleri kör eden bir ışığın aniden belirdiğini ve Belle' nin odasına girdiğini gördü.
Işığın ardından kulakları sağır eden bir gürültü ve uğultu duydu.
Kulakları sağır eden bu gürültüyle beraber tüm saray ahalisi yerlerinden fırlamış; telaşla gürültünün nereden geldiğini ve neden kaynaklandığını aramaya başlamışlardı.
Albert soluk soluğa Belle' in odasına vardığında, kral dahil pekçok kişinin kapıyı açmaya uğraştıklarını gördü. Dakikalar boyunca da açamadılar.
Kapı adeta bir demir yığınına dönmüştü. Kırılması ya da açılması mümkün görünmüyordu.
Uzun uğraşlardan sonra bu şekilde kapının açılmasının mümkün olamayacağını gören kral, Belle'in balkon kapısının kırılarak, kızının odasına girilmesi talimatını verdi.
Balkona tırmanmak üzere gönderdiği adamlardan biri kısa süre içinde soluk soluğa geri döndü ve
"Kral' ım" dedi. " Gül bahçesi yok artık onun yerine gökyüzüne kadar uzanan taştan bir duvar var. Duvarın üzerinde ne bir kapı ne de pencere görünüyor.
Prenses' imizin odasına balkondan girmek artık imkansız"
Bir an derin bir sessizlik oldu. Orada bulunanlar bu beklenmeyen durum karşısında ne söyleyeceklerini ya da ne yapılacağını bilemez olmanın şaşkınlığı içinde sus pus olmuşlardı.
*-*
O derin sessizliği Albert bozdu!
"Prenses' e birşey olmadı; o yaşıyor; yoksa bu gül de, bahçe gibi taş olurdu " dedi.
(Devam edecek...)