35 cm x 45 cm
The Victorian Era' s "Friendship and Love" Postcard
Started in December 2012 - Finished in January 2013
I was inspired by below postcard and below angels!
A Victorian Postcard
Victorian Angels
Dear All,
This postcard project has completed with in one month!
I was planning to complete it before New Year Eve but I did not make it!
Nevertheless, this time, I liked my work.
As the Valentine Day approaches, our daily theme is turning to the love.
Therefore, this postcard is named "Friendship and Love"
I wanted to dedicate this job to love which I tried to describe through Jasmine and Denis.
I wish each of us to be surrounded with love inside and outside!
Thank you so much for all lovely comments and words you left over here!
I am too appreciated!
Istanbul is under the snow recently - tonight's view from my window
"Dostluk ve Aşk"
Etaminda Viktorya Dönemi Kartpostal Projesi
Ebatları
35 cm x 45 cm
Başlangıç Aralık 2012 - Bitiş Ocak 2013
Tasarım : Nurdan Kanber
Merhabalar,
Yılbaşı öncesinde bitirmeyi hedeflediğim Viktorya devri kartpostal projesi, 1 hafta gecikmeyle nihayete erdi. Bu defa bitirdiğim işi sevdim ben. Hikayesi çerçevesinde adını belirledim.
"Dostluk ve Aşk"
Muhtemelen bende oluşan bu ekstra sempat,i kartpostala hikaye katan iki karakterden kaynaklanıyor.Şaka bir tarafa, bu iki küçük çocuğu ve hikayelerini özleyeceğim sanırım. Onlarla birlikte olduğum zaman diliminde çok eğlendim - siz her ne kadar üzüntüsünü çekseniz de...
Başta Nursun olmak üzere; "karda kışta ormanda bıraktım diye" fırça yediğim bu sabilerin hikayeleri bitsin ki başımda boza pişirenlerim de azalsın istiyorum :))
Hikayeyi aşağıda bulacaksınız. Oraya geçmeden evvel; bana yorumlarıyla her zaman ve her konuda fikirsel, zihinsel ve pozitif enerji desteği veren herkese içten teşekkürlerimi gönderiyorum.
İstanbul iki gündür ama özellikle bugün yoğun bir kar yağışına tanık oluyor.
Karın şehri güzelleştiren tarafı; çilesine rağmen katlanılır hale getiriyor.
Yukarıdaki iki fotograf bu akşam yağan tipiye penceremizden bir bakış olarak yansıdı.
Yarın okullar tatil; çocukların oynayacağı ve kardan adam yapacağı kar sabaha iyice birikmiş olur.
Kahkahaları ve oyunlarına tanıklık etmek keyifli olacak.
Hepinize sevgi dolu aydınlık günler dilerim.
ÜÇ DİLEK - FİNAL
Deniz' in kasabadan ayrılışının ve ortadan kaybolmasının üzerinden yıllar geçmişti.
Yasemin, bir hafta önce yirmibir yaşına girmiş dahi olsa; yaşadığı yıpratıcı koşullar nedeniyle kendisini çok daha yaşlı hissediyordu. Parlatmakta olduğu gümüş kaşıklardan gözlerini kaldırıp; karşı duvarda asılı olan tabloya baktı. Karlı bir ormanı tasvir eden ve altın varaklı bir çerçeveyle duvara asılmış kocaman bir yağlı boya tabloydu bu.Birden bire, uzun zamandır hiç aklına getirmediği çocukluk anıları üşüştü kafasına. Deniz' i çocukluğunun tek arkadaşını hatırladı. Onunla vedalaştığı akşam üzeri ve sonra yaşananlar bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden akmaya başladı.
Deniz' in elinde küçük feneriyle uzaklaşmasını, onun ardınca bakarken aklından geçenleri, babasından kayboluş haberini duyduğunda yüreğine çöreklenen acıyı aynı yoğunlukta hissetti. Daldığı düşüncelerden sıyrılıp tekrar elindeki işe yoğunlaştığında, Deniz' in gidişinden sonra olanların muhasebesini yapmaya da başlamıştı içinden. 14 yaşından itibaren; kasabanın en zengin ailesinin yanında hizmetçi olarak çalışmak zorunda kalmıştı. Okulda kendisine aman vermeyen, ancak Deniz sayesinde uzak durabildiği çocuğun, ailesiyle birlikte yaşadığı eve hizmetçi olarak girdikten sonra; çocuğun ona karşı olan davranışları giderek daha da zorbalaşmıştı.
İşe ilk şömine temizliği ve mutfak işlerine yardımla başlamıştı.
Temiz ve düzenli olması dolayısıyla kısa zamanda önce evin genç kızının oda hizmetçiliğine geçmiş ve kendisine dönük zorbalıktan bir parça kurtulmuştu. Ancak çocuklar büyüyüp birer genç olduklarında Yasemin' den evde verilen büyük davetlerde, yardımcı hizmetçi olarak çalışması istenmişti.
Bu evde çalışmaya başladığından beri aslında en rahat ettiği iş de bu olmuştu.
*-*
O akşam evde büyük bir davet düzenlenmişti.
Bir kaç günden bu yana bütün ev elden geçmiş; yemek takımları temizlenmiş; gümüşler parlatılmış; misafir odalarına, yatıya kalacaklar için temiz çarşaflar ve havlular konulmuştu.
Yasemin yemek sırasında kullanılacak olan gümüş çatal ve kaşıkları parlattıktan sonra çay içmek için mutfağa gidecek kadar zamanı olduğunu biliyordu. O nedenle düşüncelerden sıyrılıp elindeki son iki kaşığı da hızla cilalamaya başladı. Çayını içip üstünü değiştirmek için odaya girdiğinde 15 dakikası olduğunu gördü. Akşam yemeği servisini yapmak üzere henüz ütülediği hizmetçi üniformasını giyerken; yatağının başucundaki meleğe gözü takıldı. Deniz'in ona verdiği son doğum günü hediyesi olan tahta melek; onun nereye giderse gitsin, yanında götürdüğü yegane eşyaydı. Önlüğünü de bağlayıp odadan çıkmadan önce; meleği okşadı.
Bugün nedense Deniz aklına takılmış, garip bir şekilde düşüncelerinde yer kaplamıştı.
Oysa kaybolduğu ve bir daha haber alınamadığı için herkes gibi o da zorluklada olsa, onun öldüğü fikrini kabullenmişti...
*-*
Kapının önünde birbiri ardına durmaya başlayan faytonlar, birbirinden şık misafirleri getirmeye de başlamışlardı. Evsahipleri misafirlerini kapıda karşılayıp, selamlıyor; hizmetliler de palto ve şapkaları alarak, onları içinden canlı müziğin taştığı büyük sarı salona doğru yönlendiriyorlardı.
Salon misafirle dolup taşmıştı adeta ve nihayet beklenen son atlı araba da evin önünde durduğunda içinden yaşlı bir karı koca ve genç yakışıklı bir adam indi.
*-*
Ev sahipleri; nihayet bu gecenin şeref konuğu olarak davet edilen ailenin fertlerini kapıda gördüklerine çok sevinmişler ve onlarla beraber salona geçmek üzere eşlik etmeye başlamışlardı.
Kapıdan içeri girer girmez etrafına dikkatle bakmakta olan genç adamın yüzü Yasemin' i görür görmez sevinçle aydınlandı. Hemen bir adım ilerisinde yürüyen babasının kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı.
*-*
Gecenin şeref konukları; uzun süre İtalya' da yaşayıp; orada meslek hayatının en önemli eserlerini veren ünlü mimar ve ailesiydi. Bundan bir yıl kadar önce; ormanın kıyısında bir araziye; bölgenin en görkemli evini yapmaya başlamış olan ünlü mimar; kısa zaman önce tamamlanan eve; İtalya' daki ailesini de getirerek yerleşmişti.
Haklarında çok rivayet olsa da bu kadar ünlü bir mimarın; meslek hayatını hiçe sayarak gelip bu ücra kasabaya neden yerleştiğini bilen yoktu. O nedenle herkes, bu geceyi ve bu gizemli aile ile tanışmayı merakla beklemekteydi. Konukların salon kapısında görünmesiyle hem müzik susmuş hem de konuşmalardan meydana gelen uğultu bıçak gibi kesilmişti. Meraklı gözlerin üzerine çevrildiği ailenin erkekleri, başlarıyla selam vererek salon ortasına ilerlerken; insanlar iki yana çekilerek onlara geçmeleri için bir koridor açmışlardı.
Salonun bir ucundan diğerine geçen şeref konukları; az sonra birer birer kasabanın önde gelen insanlarıyla tanışmaya başlamışlardı. Evsahibi konuklarıyla tanışmak üzere gelen herkese aynı sözcükleri tekrarlıyordu.
Mimar Bey, eşi ve oğulları Deniz....
*-*
Deniz tekrar gözlerini açtığında, yattığı koca odayı, odanın penceresinden görünen türkuaz denizi, ona şevkatle bakan kadın ve erkeği; doktor olduğu derhal anlaşılan ak saçlı bir başka erkeği ve hizmetçiyi gördü.
Önceleri, uzun müddet hiçbir şey hatırlamadı.
Hafızası zamanla yerine gelmeye başladığında sırayla adını, parça parça yaşadıklarını ve geldiği kasabayı hatırladı. Aradan aylar geçtikten sonra; bazı karanlık bölümleri de olsa geçmişini ve kimliğini artık eski tazeliğiyle geri kazanmıştı. Tamamen iyileştiğindeyse; hayatını değiştiren gerçekle yüzleşti.
Onu İtalya' ya; Venedik' e getiren ve aylardır kendisine büyük bir şevkatle bakan karı koca onun gerçek anne ve babasıydı.
Deniz; babasının; kendi kişisel servetini kumara yatırıp kaybedince tüm kazanca ve babasının da servetine göz diken ortağının kurbanı olmuştu. Fidye amacıyla ortağının tek oğlunu kaçıran, ancak onun yaptığı ortaya çıkınca bebekle ortadan kaybolan adam; yıllar sonra küçük bir kasabanın hastanesinde veremden ölmek üzereyken bulunmuş; babasına, oğlunu nereye bıraktığını, son nefesini verirken fısıldamayı başarmıştı.
Oğlunun bırakıldığı yetimhaneye en kısa sürede ulaşan adama; anlattığı hikayeye uyan çocuğun Deniz olduğu ama o gün yetimhaneden ayrıldığı söylenmişti. Oğlunun kalacak bir yeri olmadığı için komşu kasabaya gideceğini öğrenen babası; derhal arkasından yola koyulmuş; orman yolunun başlangıcında, yolun üzerinde az önlerinde cılız bir ışığın olduğunu farketmişti.
Araba önde ilerleyen cılız ışığa giderek yaklaşırken; arabacı yol kenarındaki eski ve ulu çamlardan birinin devrilmek üzere olduğunu ayrımsadı. Metrelerce yükseklikteki çam üzerindeki karların ağırlığına dayanamamış ancak, adeta hemen devrilmesin diye desteklenirmiş gibi ağır ağır yola ilerleyen ışığın üzerine devrilmeye başlamıştı. Arabacı ve baba aynı ayda haykırırken; atlar yola düşen heybetli ağacın gölgesinden ve gövdesinden ürkmüş, kişneyerek şaha kalkmışlardı.
Sonrası adeta bir film gibiydi. Koca ağacın üzerinden atlayıp öbür tarafa geçen baba; eğer yolun ortasına ilerlemese, mutlak surette ezilecek olan çocuğunu gördü. Çocuk yüzü koyun yere kapaklanmış ve kafasına çarpan iri bir dal nedeniyle kendinden geçmişti.
Yola devrilen çam; parçalanmış ve dalları her yere savrulmuştu ama yolda arabanın geçeceği kadar bir açıklık
vardı.Arabayı o açıklıktan geçirip en kısa sürede komşu kasabaya vardılar. Oradaki hastanede muayeneden geçen çocuğun ufak tefek eziklikten başka bir zarara uğramadığı belirlendi. Ancak kafasına aldığı darbe nedeniyle bir müddet kendinde olmadan yatmış, daha sonra İtalya' ya giden bir gemiyle yola çıkmışlardı.
Deniz gözlerini ilk kez geminin kamarasında açmış; daha sonra annesi olduğunu öğrendiği kadına kısa bir süre bakmıştı.
Ailesiyle kavuşması, onların ağzından kendi hikayesini dinlemesi ve hafızasını kazanmasının ardından; İtalya' nın en iyi okullarına giderek çok iyi bir eğitim almıştı. Babası, eğitiminin yanı sıra özellikle heykel alanındaki başarılı çalışmalarını desteklemiş; Deniz kısa zamanda çok tanınan genç bir heykeltraş ve mimar olarak ünlenmişti.
O, tüm bunlara rağmen; çocukluğunu ve Yasemin' i hiç unutmadı.
Artık kariyerine parlak bir başlangıç yapmış sıra yuva kurmaya gelmişti.
Birbirinden güzel genç kızlar ve adaylara rağmen; Yasemin' i bulmadan ve onunla konuşmadan karar vermek istememiş, babası da bu isteğine saygı duyarak; gençlerin birbirine yakın olmaları için kasabadaki evi yaptırmıştı. Deniz Yasemin ile ilgili tüm bilgileri almış; onunla karşı karşıya geleceği gün için hazırlık yapmıştı.
*-*
Yasemin; konukların palto ve eşyalarını yerleştirdiği vestiyerden geri dönerken; karşısına çıkan konuğa önce bakmadı. Kenara çekilip yol verdi ancak karşısındaki kişinin, bulunduğu yerden kımıldamayıp israrcı bir şekilde bakmaya başladığını hissedince kafasını kaldırdı.
Karşısında duran yakışıklı uzun boylu genç adamın, kara merhametli gözlerinde ışıl ışıl bir parıltı ile gülümseyerek ona baktığını gördü.
Kalbi bir andan yerinden oynadı.
Bu gülümsemeyi ve gözleri 90 yaşında da olsa tanırdı.
Şaşkınlık ve sevinç ağzından ıslık gibi çıkardı ismini
"Deniz...."
*-*
Evet hepiniz, belki de üç dileğin ne olduğu hakkında tahminlerde bulunmuş olabilirsiniz.
Ama aslında olan şuydu.
Melek, tüm olup bitenlere yakından şahitlik ederken, sadece iki kez koruyucu görevini yerine getirdi.
İlk görevi; ormanda çam devrilirken, Deniz' in yolun ortasına gelmesine ve böylece ailesiyle buluşmasına imkan sağlayan tümseği oluşturmaktı. Küçük çocuğun, bir sonraki yolculara iyilik etmek amacıyla kaldırmaya yöneldiği tümsek aslında Meleğin ta kendisiydi.
*-*
İkinci görevi, Yasemin' e zorbalıkla sahip olmak isteyen evin şımarık oğluna engel olmak için; onlar birbirlerini tekrar bulana kadar; kızın oda kapısını her gece metale dönüştürmekti.
Yıllarca Yasemin kapısına her gece dayanan zorba;
karşısında hep aşılmaz bir engel bulmaktan artık sıkılmış;
sonunda evin bu katına uğramaz olmuştu.
*-*
Ancak Melek dileklerini bu iki genç insan için hiç kullanmadı.
Çünkü dünyada içinde merhamet duygusu barındıran, yüreği melek kumaşından yapılmış insanlar var oldukça; Melekler kendilerine verilmiş dilek haklarını kullanmaya gerek duymazlar.
Bu insanlar, dünyada yaptıkları ile melekleri aratmayacak değişikleri var etme gücüne sahiptirler çünkü...
O nedenle Melek, 3 dilek hakkını; yeryüzünden, son melek kalpli insan da silindiğinde kullanmak üzere, hala kendinde saklı tutuyor....